• 16:52İstanbul'daki Patlama (Günün Makalesi)

    Bugün yazmıştım bir daha yazacağım. Fransa'da patlama oldu. Ben Türk'üm diyen bir grup profil resimlerini Fransız BAYRAĞI yaptılar. Gazeteleri kardeşliğe,insanlığa saldırı var dedi. Bazı gazeteleri de bu olaydan yine Müslümanları sorumlu tuttu. Şimdi ise işler değişti onlar için . İstanbul'da patlama oldu. Yine aynı grup katil devlet, hain devlet , gerici Müslümanlar naraları atmaya başladılar. Profil resimlerini Fransız bayrağına çevirenler şimdi Selfie pozlarını koydular. Evet o grup şuan bekleme de Eğer saldırıyı Işid gerçekleştirdiyse ortalığı karıştıracaklar. Dhkp-c yaptıysa bu işi köşelerinde bekleyecekler. Olayların farkına varın LÜTFEN. SELAMETLE. Edit 13.01.2016 16:52, Emir Malik Kadıoglu

  • 08:00Günaydın yazısı

    İlimizde patlama oldu ve herkes başladı `katil` devlet naraları atmaya. Yahu aynı olay Fransa'da olunca kardeşliğe, barışa saldırı var diyenler ve şimdiki patlamada devleti suçlayanlar. Yanlış anlamayın ama siz nerelisiniz? Sizin davanız ne uğruna ? Edit 13.01.2016 08:00, Emir Malik Kadıoglu

  • 00:02Hendek Savaşı

    Hz. Peygamber (s.a.s)'in müsriklerle yaptigi büyük ve en önemli savaslarindan birisi. Uhud savasindan iki yil sonra, Hicret'in besinci yilinin sevval ayinda (23 subat 627) Medine'nin kuzeyinde cereyan etmistir. Kureys müsrikleri Uhud savasinda basarili olmuslardi ama müslümanlarin gücünü kiramamislardi. Tam tersine müslümanlar Medine'deki birlik ve beraberliklerini saglamlastirmis, askeri bakimdan daha güçlü bir duruma gelmislerdi. Medine'de sürekli problem çikaran Yahudi Benu Nadir kabilesi sürülmüs; doguda Zatu'r-Rika, kuzeyde Dumetü'l-Cendele yapilan seferler kesin zaferle sonuçlanmis, müslümanlarin gücü ve etkinligi gün geçtikçe daha da büyümüstü. Bunun sonucu olarak Mekke müsriklerinin Misir, `Suriye` ve Irak yönündeki kervan yollari tamamen kapatilmisti. Müslümanlarin bölgeye hakim bir güç olmaya baslamasi Islâma katilanlarin sayisini hizla artirmis, geçen `zaman,` müslümanlarin sosyal hayatlarini düzenleme ve yerlestirme yolunda önemli adimlar atmasina firsat tanimisti. Islâm'in bu gözle görülür güçlenisi karsisinda müslümanlarin baslica düsmanlarindan olan yahudiler, düsmanca faaliyetlerine hiz verdiler. Özellikle Medine'den sürülen Benu Nadir kabilesi bütün çevrede Islâm aleyhinde sürekli propaganda yapiyor, Islâm'in güçlenmesini önlemek için müslümanlara kesin bir darbe vurmanin yollarini ariyordu. Bu çalismalari sonuçsuz kalmamis, yahudiler aralarinda görüs birligi saglanarak Kureys ve diger müsrik kabilelerle birlesmenin yollari aranmaya baslamisti. Yahudilerden olusan bir heyet Mekke'ye gelerek kiskirtici çalismalardan sonra Kureys'e ortak düsmanlari olan müslümanlara birlikte saldirmayi Rasûl Aleyhisselâm'i ve Islâm'i ortadan kaldirmayi teklif ettiler. `Ticaret` yollarinin kesilmesiyle ekonomik bir çikmaza düsen ve içlerinde hala Bedir'in acisini tasiyan müsrikler bu teklifi olumlu karsiladi (Taberî, Tarihu't-Taberi, Misir,1961, II, 564-5). Yahudi heyeti ve Kureys'ten seçilen elli adam Kâbe örtüsünün altina girip gögüslerini kâbe duvarina dayayarak tek baslarina kalincaya kadar müslümanlarla savasmaya yemin ettiler. Artik tek düsünceleri vardi. Bu savasi mutlaka basarmak ve Islam'i ebediyyen yok etmek (Ibnü'l-Hisâm, es-Siretü'n-Nebeviyye, Beyrut, 14I7/1987, II, 254, 255). Yahudiler Kureys'le anlastiktan sonra Necid'e giderek Benu Süleym ve Gatafan kabilelerini de bu ittifaka dahil etmeye çalistilar. Gatafan kabilesini Hayber'in bir yillik hurmasinin yarisi karsiliginda müslümanlara karsi savasmaya razi ettiler. Arkasindan diger `Arap` kabilelerini dolasarak putperestligin Islam'dan üstün oldugunu, fakat müslümanlarla savasilmadigi takdirde putperestligin sonunun yaklastigi propagandasiyla savasa kiskirttilar. Bu çalismalari sonunda Fezare, Süleym, Sa'd ve Esedogullari kabileleri de ittifaka dahil oldu (Taberî, a.g.e., II, 566). Savas hazirliklarina baslayan Kureys, üçyüz at, bin besyüz devenin bulundugu dörtbin kisilik bir `ordu` donatti. Buna Yahudi ve diger `Arap` kabilelerinin kuvvetleri de eklenince yaklasik onbin kisilik bir `ordu` meydana geldi. Bu büyük `ordu` Islâm'a son ve öldürücü darbeyi vurmâk, Allah'in nurunu bogmak niyet ve umuduyla Medine'ye yöneldi. `Arap` yarimadasi belki de o güne kadar böyle büyük bir orduya sahit olmamisti (Ibn Hisam, es-Siretit'n-Nebeviyye, Misir, 1375/1955, II, 214, 216, 22I): Râsulullah (s.a.s) müttefiklerin girisimini `haber` alir almaz derhal bir savas meclisi topladi. Mecliste düsmana karsi ne gibi tedbirler alinmasi, nasil bir savas taktigi izlenmesi gerektigi konusunda istisare edildi. Ashâbin çogunlugu Medine'yi içerden savunmanin uygun olacagi görüsünde idi. Bu görüs benimsendikten sonra Selman-i Farisî hazretleri, "bizde bir sehir üstün kuwetlerle kusatildigi zâman daima çevresine bir hendek kazilir ve sehir bu sekilde savunulur" seklinde görüs bildirince Rasûl aleyhisselam bunu uygun görerek savunma planinin bu dogrultuda hazirlanmasini emretti. Vakidî'nin Hendek Savasi sirasinda Rasûlullah'in Kureys lideri Ebû Süfyan'a yazdigim söyledigi bir mektuba göre ise, sehrin çevresine hendek kazilmasini dogrudan dogruya sani yüce Allah, Rasûlüne ilham etmistir. Düsmanin gelecegi yöne kazilacak hendekle sehrin korumasi esas olmakla birlikte Selmân-i Farisî'nin teklifi içinde Medine'yi çevreleyen binalar arasina kapatmak da vardi, zaten sehrin diger tarafi dag ve hurmaliklarla çevrili idi (Ibn Hisam, a.g.e., II, 255). Rasûlullah, vakit kaybetmeden, ileri gelen sahabîlerle birlikte kesfe çikarak hendek kazilmasi gereken yerleri tesbit etti. Düsmanin saldirisina açik bulunan yerlerin tesbitinden sonra bütün müslümanlar toplanarak hendek kazma çalismalarina basladilar. Medine'deki bütün `araçlar` toplandigi halde yine de birçok müslüman araçsiz kalmisti. Bunun üzerine Rasûlullah, müslümanlarla anlasmali bulunan Benu Kurayza kabilesinden ödünç aletler aldirdi. Basta Rasûl aleyhisselam `olmak` üzere bütün müslümanlar canla basla çalisiyorlardi. Mevsim kis oldugu için çalismak oldukça güç ve yorucuydu. Buna ragmen müslümanlar büyük bir coskuyla çalisiyor, hep bir agizdan "bizler ömrümüz oldukça Muhammed'le birlikte savasa devam etmek üzere bey'ât etmisizdir" anlaminda misralar okuyorlardi. Hendek kazarken Hz. Peygamberin birçok mucizesinin geldigini yine Islâm tarihçileri nakletmektedirler (Ibn Hisam, a. g. e., II, 217, 219). Rasûlullah da coskuyla çalisan arkadaslari ile birlikte toprak kaziyor, tasiyor, onlarla bir agizdan su anlamdaki beyitleri okuyordu: "Allah'in lütfu ve hidayeti olmasaydi `biz` ne hidayete erer, ne sadakalar verir, ne de ibadet ederdik. Ya Rab! Bizi huzur ve sükuna erdir. Düsmanla karsilasirsak bize sebat ve metanet ver. Bize saldiranlar fitne çikararak fesat pesinde kosuyorlar. `Biz` ise onlara karsi koyuyoruz." Münafiklar ise bu isi agirdan aliyor ve çesitli bahanelerle çalismamak istiyorlardi (Ibn Hisam a.g.e., II, 216; Taberî, a.g.e., II, 566, 567). Bu sekilde iki hafta boyunca süren gayret sonunda Medine çevresinin gerekli yerleri hendeklerle kusatilmis, hendeklerden çikan topraklar iç tarafa yigilarak siperler olusturulmustu. Hendek kazma çalismalari biter bitmez Rasûl aleyhisselam savasabilecek durumdaki bütün müslümanlari topladi. Müslüman mücahitlerin sayisi üçbindi ve otuz alti da at vardi. Müslüman savasçilar gruplar halinde siperler gerisine yerlestirildi. Bu sirada Ebû Süfyan komutasindaki `ordu` Medine'nin Batisindan, Necid kabileleri de Dogudan Medine önlerine geldiler. Kureys ordusu Medine'nin kuzeyinden dolasarak Uhud dagi civarina geldi. Ortaligi bos görünce evvelce Uhud savasinda aldiklari mevkiye dogru yaklastilar. Burada diger kuvvetlerle birleserek Uhud-Medine yolu üzerinde ilerlemeye basladilar. Bir müddet sonra Rasûlullah'in hendekler gerisinde görülen çadirlari karsisina geldiler ve onun karsisinda yer aldilar (Taberî, a.g.e., II, 57I). Müsrikler çevrede müslümanlari görmeyince hizla Medine üzerine atildilar. Fakat müslümanlar tarafindan kazilan hendeklere gelir gelmez ne yapacaklarini sasirdilar. O zamanlar böylesi istihkamlar insa etmek Araplar tarafindan bilinmiyordu. Rasûlullah'in bu degisik savunma yöntemi müsrikleri hayret ve saskinlik içinde birakti. Içerlerinde bazilari atlarini hendekler boyu sürerek bir geçit aradilar. Fakat hendek gayet derin kazilmis oldugu için geçmeyi basaramadilar. Bu arada hendek gerisinde siperlenen müslümanlar düsmani ok ve tas yagmuruna tuttular. Düsman süvarileri de bu sekilde karsilik vermek zorunda kaldilar. Müsrikler bir aya yakin bir süre hendek gerisinde kaldilar. Iki taraf arasinda herhangi bir savas olmadi. Bir kaçi mübareze ve karsilikli ok atmaktan baska ciddi bir hareket olmadi (Taberî, a.g.e., II, 572). Müslümanlar arada sirada taarruz eden düsmani bu sekilde karsilayarak savunma süresini uzatiyorlardi. Fakat bu sirada müslümanlarla anlasma içindeki Benu Kurayza kabilesinin anlasmayi bozarak geceleyin Medine üzerinde baskin yapmak için hazirlandiklari söylentisi yayildi. Bu `haber` müttelik ordulara göre oldukça zayif olan müslümanlar arasinda büyük bir endiseye neden oldu. Rasûl aleyhisselam durumun açikliga kavusturulmasi için Kurayza kabilesine birisini gönderdi. Benu Kurayza kabilesinin reisi Kaab b. Esed'in Benu Nâdir kabilesi reisi Nayy b. Ahtab tarafindan kandirilmis oldugu ve Kurayzalilarin gerçekten anlasmayi bozmus olduklari anlasildi. Kurayza kabilesi ile Evs kabilesi arasinda dostluk bulundugu için Evs'in lideri Sa'd b. Muaz ve bazi Evs ileri gelenleri özel olarak Benu Kurayza kabilesine gönderildi ise de olumlu bir sonuç alinamadi. Kur'ân düsmanin gelisini ve durumun vehametini söyle dile getirir: "Onlar size yukarinizdan ve asaginizdan gelmislerdi. `Gözler` dönmüs, yürekler agizlara gelmisti. Allah için çesitli tahminlerde bulunuyordunuz" (el-Ahzab, 33/1I). Rasûlullah `zaman` geçirmeden ortaya çikan yeni duruma uygun tertibati aldi. Müslümanlara hitaben, "emin olunki bunun sonu hayirlidir. Müslümanlarin yegane koruyucusu Allah'tir" buyurarak müslümanlara güven verdi. Sehir içinde ve savunma hatti çerçevesinde güvenlik önlemleri bir kat daha artirildi. Geceleri düsmanin ani bir baskin yapmasini önlemek amaciyla devriye kollari çikarilmaya baslandi. Gece basar basmaz bütün devriye görevlileri görev yerlerine dagiliyor, Rasûlullah ise savunma hattinin en zayif noktasinda bekliyordu. Geceleri çok soguk oldugu için savasin zorluklari kendisini daha agir biçimde hissettiriyordu. Bununla birlikte Müslümanlar inançla ve sabirla görevlerini yerine getiriyorlardi. Bu arada münafiklar da bos durmuyor bir takim tesvikler ve aldatici sözlerle imani zayif kimseleri kandirmaya çalisiyorlardi. Nitekim Kur'ân bu duruma "Iki yüzlüler ve kalplerinde hastalik olanlar" Allah ve Rasûlü size sadece kuru vaadlerde bulundu" diyorlardi (el-Ahzab, 33/12). Ayetiyle isaret etmektedir. Kusatma onbes günden fazla sürdügü halde müsrikler hiçbir sonuç alma basarisini gösteremediler. Muhasaranin devami sabahlara kadar siperlerde bekleyen müslümanlari oldukça kötü etkiliyordu. Sehrin disariyla bütün baglarinin kestirilmis olmasi `yiyecek` sikintisinin baslanmasina neden oldu. Münafiklar bundan da güç alarak yersiz konusmalarini çogalttilar. Eskiden beri meydan savaslarina alismis olan müslümanlar düsman karsisindâ hiçbir sey yapmadan beklemekten sikilmaya baslamislardi. Mevsimin siddeti bu durumu daha da etkiliyordu. Özellikle geceleri çikan sogukta devriye görevini yapanlar fazlasiyla muzdarip olmaya basladilar. Hatta hayvanlarina yedirecek birsey bulamaz hale geldiler. Müslümanlarin direnci yavas yavas kirilmaya yüz tutmustu. Kur'ânin deyimiyle "Iste orada mü'minler denenmis ve çok siddetli sarsintiya ugramislardi" (el-Ahzab, 33/11). Durumun vehameti karsisinda Hz. Peygamber, Müsriklerin birligini bozabilmek için bir ara Gatafanlilarin reisleri Uyeyne b. Hisn b. Huzeyfe ve el-Haris b. Avf b. Ebi harise el-Murriye `haber` göndererek dönüp gitmeleri karsiliginda Medine hurmalarinin üçte birini onlara vermek üzere anlasmak istediyse de (hatta anlasma metni bile hazirlanirken) Sa'd b. Mu'az ve Sa'd b. Ubâde ile istisaresi sonucu bu fikirden vazgeçti (Ibn Hisam, a.g.e., II, 223; Taberî, a.g.e., II, 572-3). Diger yandan düsman ordusu baskisini giderek arttiriyordu. Degisik yönlerden pespese saldirilarda bulunuluyor, hendegi asamayarak çaresiz geri dönüyordu. Muhasaranin olaganüstü siddet kazandigi bir sirada müsrikler ne pahasina olursa olsun hendegi asmaya karar verdiler. Savasçiliktaki büyük ustaligi ve Kahramanligiyla söhret kazanmis olan Amr b. Abdived ile Ikrime b. Ebû Cehl, Nevfel b. Abdullah, Dirar b. Hattab, Hübeyre b. Ebî Vehb hendegi geçmek üzere ileriye gönderildi. Ebû Süfyan ve Halid b. Velid de onun arkasindan genel bir saldiri için kuvvetlerini ileriye dogru hareket ettirdiler. Amr ve yanindakiler binbir güçlükle de olsa hendegi asmayi basardilar. Amr b. Abdived atini ileriye sürerek müslümanlari kendisiyle savasacak bir savasçi taleb etti. Amr birçok savaslarda bulunmus, yigitlik ve gözüpekligi sayesinde birçok birlikleri dagitmis gayet usta bir silahsor, çevik bir süvari oldugundan, onunla dövüsmeye kimse cesaret edemezdi. Nitekim müslümanlardan da kimse onun istegine cevap veremedi. Bu durumu gören Hz. Ali, Amr'a karsi çikmak için izin istedi. Fakat Rasûlullah izin vermedi. Amr tekrar ileriye atilarak müslümanlara hitaben; "Içinizden kahramanlik meydanina çikacak kimse yok mu? Hani ölenlerinizin gidecegini söylediginiz Cennet?" diye bagirdi. Müslümanlardan yine ses çikmayinca Hz. Ali ikinci defa izin istedi. Rasulullah `kendi` zirhini çikarip `Ali\'ye` giydirdi, beline zülfikâr'i takti ve ellerini açarak "Ya Rabb amcam Übeyd Bedirde; Hamza Uhudda sehid oldular bu Ali ise kardesimdir ve amcamin ogludur. Onu koru, beni kimsesiz birakma. Sen Varislerin en hayirlisisin" diye dua ederek ugurladi. Amr'in karsisina çikan Hz. Ali kendisini tanitti. Amr, Ali'nin gençligini ve babasiyla olan dostlugunu ileri sürerek onunla savasmak istemedi. Hz. Ali ise kendisiyle savasmayi ve onu öldürmeyi arzuladigini bildirdi. Kendisinin savasa çikanlarin üç tekliflerinden birini kabul ettigini duydugunu; eger öyleyse, üç teklifi oldugunu söyledi. Ya müslüman olmasini, ya savasi birakip gitmesini, yada kendisiyle dövüsmesini teklif etti. Ilk ikisini reddeden Amr dövüsmeyi seçti. Ilk saldiri Amr'dan geldi. Vurdugu kiliç darbesi Ali'nin kalkanini parçalayarak basindan yaralanmasina neden oldu. Sira kendisine geldiginde Ali indirdigi darbe ile Amr'i cansiz yere yuvarladi. Müslümanlar sevinçle tekbir getirirken müsrikler büyük bir hayal kirikligina ugradilar. Hz. Ali Amr'in isini bitirince Dirar ile Hübeyre Ali'nin üzerine yürüdüler. Dirar Hz. Ali'nin yüzüne bakar bakmaz dönüp kaçmaya basladi. Sonradan Dirar, "ölüm melegi surete bürünmüs bana görünmüstü," diyecektir, bu kaçis hakkinda. Çarpismaya yeltenen Hübeyre de Ali'nin bir kiliç vurusu ile zirhi delinince kurtulusu kaçmakta buldu, (Ibn Hisam, a.g.e., II. 224-225). Hz. Ömer, kaçan kardesi Dirar'in pesinden, Zübeyr b. Avvam da Hübeyr'in arkasindan kostular. Bu sirada Nevfel b. Abdullah hendege düsmüs, yaralanmisti. Müslümanlar onu tasa tuttular. Fakat Ali onlari durdurdu, hendege inerek boynu kirilmis Nevfel'in kafasini uçurdu. Bu kötü sonuç karsisinda Ebû Süfyan çaresiz ordugahina döndü. Ertesi günü Benu Kurayza Kabilesi de düsman ordusuna katildi. Müttefikler böylece kuvvet kazaninca bir kat daha cesaretlenerek saldirilarini siklastirmaya, tazyiklerini arttirmaya basladilar. Ok ve tas muharebeleri aksama kadar sürüp gitti. Karanlik basinca müsrikler ordugahlarina çekildiler. Genel bir saldiri düsüncesi müslümanlar arasindaki endiseyi bir kat daha artirdi. Bu arada savasin yönünü degistirecek önemli bir olay oldu. Düsman saflarinda iken müslüman olan Nuaym b. Mes'ud es-Sakafî gizlice Rasulullah'in ordusuna katildi. Durumun kötülügünü gören Nuaym, müttefiklerle Benu Kurayza Kabilesinin arasini bozmak için iyi bir vesile oldu. Hz. Peygamber ona Benu Kurayza ile müsriklerin arasini açmasi için talimat verdi. Islâma girdigi bilinmedigi için rahatça Benu Kurayza lideri Kaab b. Esed'in yanina gitti. Kaab'in yaninda daha baska Yahudi liderleri de bulunuyordu. Onlara yahudilere bir iyilik etmek istegimi söyleyerek Kureys ve Gatafan kabilelerinin artik savastan usandigindan söz etti "hatta daha fazla zahmet çekecek olurlarsa sizi birakip gidecekler. O `zaman` siz Islâm ordusuna karsi koyamazsiniz. Bu tehlikeyi önlemek için Kureys ve Gatafan kabileleri ileri gelenlerinden birkaç kisiyi rehin alin" dedi. Yahudiler bu haberden son derece memnun oldu. Nuaym, oradan Ebû Sufyan'in ordugahina geldi. Ona Kurayzalilarin anlasmayi bozduklarindan dolayi pismanlik duyduklarini ve anlasmayi gizlice yenilediklerini, hatta suçlarini affettirmek için Kureys ve Gatafan liderlerinden birkaç kisiyi rehin alarak müslümanlara teslim etmeyi düsündüklerini söyledi. Bu `haber` Ebû Süfyan'i vesveseye düsürdü. Derhal kurayza liderine Ikrime b. Ebî Cehl ve Benî Gatafanli bir grupla `haber` göndererek muhasaranin çok uzadigini, askerin açliktan sikayet ettigini bu nedenle ertesi günü genel bir saldiri ile bu duruma bir son verilmesi gerektigi arzusunda oldugunu söyledi. Buna karsilik Kurayzalilar, Kureys ve Gatafan ileri gelenlerinden birkaç kisi rehin verilmedikçe kendilerine güvenemeyeceklerini bildirdiler. Kureys ve Gatafan liderleri bu haberi isitince Nuaym'in sözüne hak vererek rehin vermekten imtina ettiler. Kurayza kabîlesi ise onlarin tavrinin Nuaym'i dogruladigini görünce müttefiklerden ayrilarak onlari `kendi` baslarina biraktilar, (Ibn Hisam, a.g.e. II. 23I) (Taberî, a.g.e. II 578-9). Kusatma yine sürüyordu, ama `eski` siddetini kaybetmisti. Rasûlullah (s.a.s) bu günlerde, bugün Ahzab Mescidinin bulundugu yerde ayakta durup ellerini yukariya kaldirarak müsrik kabileleri aleyhinde üçgün boyunca dua ettiler. Üçüncü gün ögle ile ikindi namazi arasinda duasinin kabul edildigi kendisine vahyedildi. Ashab bunu Rasûlullah'in yüzünde dalgalanan sevinçten anladi. Cebrail (a.s.) "sevininiz, Allah onlara bir rüzgar saldi."diyerek Allah'in müsrikleri kasirga ile perisan edecegini `haber` vermisti. Allah Rasûlü hemen iki `dizi` üzerine çöküp ellerini kaldirdi. gözlerini yere indirdi. ve "bana ve ashabima acidigin için sana sükranlarimi sunarim Allah'im" dedi. Sonrada haberi ashâbina o müjdeledi. Beklenen rüzgar birkaç gün sonra geldi. Bu soguk, dondurucu bir rüzgardi. Tozlari, topraklari müsriklerin gözlerini dolduruyordu. Rüzgar, onlari `kendi` baslarinin derdine düsürmüs, çekilmek, zorunda birakmistir. Çadirlarin bezlerini, derilerini yirtiyor, direklerini söküyor, sergileri kumlara gömüyor, yakilan atesleri, asiklari söndürüyor, develeri, atlari birbirine karistiriyor, hiç kimse kimsenin yanina gidemiyor. Müsrikler ordugahlarindan devamli tekbir sesleri, `silah` sakirtilari duyuyorlardi. Kalplerine büyük bir `korku` düsmüs, amansiz bir panige kapilmislardi. Kur'an sonradan bu olayi mü'minlere söyle hatirlatmaktadir: "Ey mü'minler. Allah'in size olan nimetini anin. Hani üzerinize ordular gelmisti. `Biz` de onlarin üzerine rüzgar ve görmediginiz ordular göndermistik. Allah yaptiklarinizi görüyordu. "(ef-Ahzâb. 33/9)" "Allah kâfirleri öfkeleri ile geri çevirdi. Hiçbirsey elde edemediler. Savasta iman edenlere Allah'in yardimi kâfi geldi. Allah güçlüdür, herseye galiptir" (el-Ahzâb; 33/25). Gece boyunca devam eden firtina, sabahleyin biraz sükûnet buldu. Allah Rasûlü, Huzeyfe b. Yeman'i düsman ordusu hakkinda bilgi almasi için gönderdi. Huzeyfe, düsman ordusunun perisan halini görerek geri döndü. Hz. Peygamber bundan son derece memnun oldu ve sonucu beklemeye basladi. (Ibn Hisâm, a.g.e. II. 231-2). Ebû Süfyan ansizin ugradigi bu büyük felâket üzerine Kurayza kabilesinin ordudan ayrildigi ve orduda ihtalâf çiktigi bahanesiyle kusatmayi sona erdirerek geri çekilme emrini verdi. Amr Ibnû'l-âs ile Halid b. Velid ikiyüz süvari ile müsriklerin geri çekilisini denetlediler. Müsrikler basansizliklarindan dogan umutsuzluk ve sikinti içerisinde hizla ricat etmeye basladilar. Kureys ordusu Mekkeye, Gatafan kabileleri Necid'e dogru yol alirken müslümanlar savunma hattindan çikarak düsman ordugahina vardilar. Düsmanin telas ve heyacan içinde geri çekilirken birakmis olduklari erzak ve zahirelere ve Ebû Sufyan'in yahudi reislerinden Hayg'a gönderdigi yirmi deveye el koydular. Develer kurban edildi, hurma dolu sepetler bosaltildi ve müslümanlara dagitildi. Bu ganimet vasitasiyla muhasaranin ortaya çikardigi kitlik ortadan kalkmisti. Rasûlullah (s.a.s.) müslümanlara hitab ederek, "Ey Islâm mücahidleri! Emin olunuz ki bu muzafferiyet sizin için ölümsüz bir basaiidir. Bundan böyle Kureys kabilesi size degil, siz Kureys'e taarruz edeceksiniz" buyurdu. Rasûlullah'da bu sözleriyle müsriklerin bütün gücünün tükendigini, artik müslümanlarin zafer yollarinin açildigini da müjdelemis oluyordu. O gün ögleye dogru Hz. Peygamber, aldigi ilâhi bir `emir` geregi müslümanlara derhal bir ilan yaptirarak bu savasta müsriklerle bir olup, kendilerini arkadan vuran Benu Kurayzaya karsi savasmak üzere su emri verdi: "Kim dinler ve itaat ediyorsa, ikindi namazini Benû Kurayza önlerinden baska yerde kilmasin" Bu emri alan müslümanlar derhal hareket ederek bu yahudi belasini da ortadan kaldirdilar, (bk. Benû Kurayza Savasi). (Ibn Hisam, a.g.e. II. 233-34). Alıntıdır. Edit 13.01.2016 00:02, Emir Malik Kadıoglu

  • 12:17Tek Partili Dönem ve Partiler.(Günün Makalesi)

    Kardeşlerim; Bugünki yazımda çok değil şöyle bir Cumhuriyet Döneminin ilk Zaman'larına gidiyoruz. `Tartışma` konusu olan tek partili döneme. Evet CHF ( Cumhuriyet Halk Fırkası ) seçimlere tek başına girdi. Yani başka parti olmadığı için seçimlerin tek galibi oldu. - Bu birkaç kelimeden oluşan sözleri bazı arkadaşlara söylediğimiz `Zaman` ise kızıyorlar. Demokratik bir Türkiye vardı diyorlar. Yahu söyleyin nerede demokratiklik dini inancı savunan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasını kapatan sizsiniz. -muhalefet olanı kapatıyorsunuz. Şunu demeye çalışıyorum toplam 2 tane parti kurulmuş (CHF den başka ) o iki partiyi de kapatıyorsunuz. Hadi vardı diyelim iki tane parti. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (17 Kasım 1924- 3Haziran 1925) Serbest Cumhuriyet Fırkası ( 12 Ağustos - 17 Kasım 1930) Türkiye'de yapılan genel `seçimler` ise (1923 - 1927 -1931 - 1935. - 1939 ) Gördüğünüz üzere hiç bir genel seçim diğer iki partinin dönemine rastlamamıştır. Peki Nerede Demokratiklik? Nerede hak , nerede özgürlük? Seçme ve seçilme Hakkı varmış. O da boş Seçenin 1 partiye oy verme Hakkı var , seçilenin 1 partiden seçilme hakkı. Selametle. Emir Malik Kadıoğlu Edit 10.01.2016 12:17, Emir Malik Kadıoglu

  • 07:44Bu Çeşmeden Su İçmek Müslümanlara Haram

    Vaktiyle Bursa’ da bir Müslüman, bugünkü adı `Arap` Şükrü olan muhitte çeşme yaptırmış ve başına bir kitabe eklemiş:“Her kula helâl, Müslüman’a haram!” Bursa başkent, tabii Osmanlı karışmış, bu nasıl fitnedir diye… *Gitmişler kadıya şikâyete, adam yakalanıp yaka-paça huzura getirilmiş. “Bu nasıl fitnedir, dini İslâm, ahalisi Müslüman olan `koca` devlette sen kalk, hayrattır, sebildir diye çeşme yap, ama suyunu Müslüman’a yasakla! Olacak `iş` midir, nedir sebebi, aklını mı yitirdin?” diye çıkışmışlar adama. Adam: - “Müsaade buyurun, sebebi vardır, lâkin ispat ister, delil şarttır…” dedikçe kadı kızmış: - “Ne delili, ne ispatı? Sen fitne çıkardın, Müslüman ahalinin huzurunu kaçırdın, katlin vaciptir!” demiş. Demiş ama bir yandan da merak edermiş: - “Nedir gerekçen?” diye sormuş. Adam: - “Bir tek Sultan’a derim…” diye cevap verince, ortalık yine karışmış. Söz Sultan’a gitmiş, adam yaka paça saraya götürülmüş. Padişah da sinirlenmiş ama diğer yandan o da meraklanırmış: - “De bakalım ne diyeceksen. Bu nasıl iştir ki, hem çeşmeyi yaparsın, hem de her kula helâl, Müslüman’a haram yazarsın?” Adam, başı önünde konuşur: - “Delilim vardır, lâkin ispat ister.” - “Ya dediğin gibi sağlam değilse delilin?” - “O `zaman` boynum, hükme kıldan incedir Sultanım…” - “Eeee!” - “Sultanım, herhangi bir havradan (sinagog) rasgele bir hahamı izahsız yaka-paça tutuklayın, bir hafta tutun. Bakın neler olacak…” Dediği yapılmış adamın. Bütün azınlıklar bir olmuş, başlarında Museviler, “Ne oluyor, bu ne zulüm? Bizim `din` adamımıza `biz` kefiliz, ne gerekirse söyleyin yapalım, o masumdur, gerekirse kefalet ödeyelim…” Çevre ülkelerden bile elçiler gelmiş, elçiler mektup üstüne mektup getirmiş. Bir hafta dolunca, adam: - “Sultanım, artık bırakmak zamanıdır” demiş. Haham bırakılmış, azınlıklar mutlu, bu sefer Sultan’a teşekkürler, hediyeler. - “Aynı işi herhangi bir kiliseden herhangi bir papaz için yaptırınız Sultanım” demiş. Aynı şekilde bir papaz derdest edilip yaka-paça alınmış Pazar ayininden ve aynı tepkiler artarak devam etmiş. Haftası dolunca da serbest bırakılmış. `Mutluluk` ve sevinç gösterileri daha bir fazlalaşmış, teşekkürler, şükranlar… `Din` adamlarına kavuşmanın mutluluğuyla daha bir sarılmışlar birbirlerine… Sultan: - “Bitti mi?” demiş adama. - “Sultanım son bir `iş` kaldı, sonra hüküm zamanıdır izninizle” demiş. - “Şimdi nedir isteğin?” - “Efendim, payitahtımız Bursa’nın en sevilen, âlimini alınız minberinden…” Adamın dediğini yapmışlar, Ulucami imamını Cuma hutbesinin ortasında almışlar, yaka-paça götürmüşler. Bir Allah’ın kulu çıkıp da, “ne oluyor, siz ne yapıyorsunuz? Hiç olmazsa vaazı bitene kadar bekleseydiniz”, gibi tek bir kelâm etmemiş, imamın peşinden giden, arayan-soran olmamış… Geçmiş bir hafta, “Nerde imam” diye gelen-giden yok! Halk hâlinden memnun, başlamış bir dedikodu, o geçen hafta tutuklanan `koca` âlim için: - “Biz de onu adam bilmiş, hoca bellemiştik…” - “Kim bilir ne `suç` etti de tevkif edildi!” - “Vah vah! Acırım arkasında kıldığım namazlara…” - “Sorma, sorma…” Padişah, kadı ve adam izliyorlarmış olup-bitenleri. Sonunda Padişah çeşmeyi yaptırana sormuş: - “Eee, ne olacak şimdi? Adam: - “Bırakma zamanıdır. Bir de özür dileyip helâllik almak lâzımdır hocadan.” “Haklısın” demiş padişah, denilenin yapılması için `emir` buyurmuş ve adama dönmüş. Adam başı önünde konuşmuş: - “Ey büyük Sultanım, siz irade buyurunuz lütfen, böyle Müslümanlara su helâl edilir mi?” Sultan acı acı tebessüm etmiş: - “Hava bile haram, hava bile!” demiş. ¥Çağımızda durum farklı mı? Müslüman milletlerin birbirleri eliyle katliamı sürerken Haçlı, Siyonizm siyasi ittifakı askeri, politik, kültürel baskılar ve oyunlarla `dünya` düzenine keyfince yön veriyor. İslam ülkelerinin sosyal, siyasî, ekonomik ve dinî yapısı incelenerek stratejiler geliştiriliyor. Müslümanlar ise dünyaya barış huzur ve `adalet` sağlayacağına; birlik ve beraberlik içinde, dimdik, güçlü ve `kendi` halkına refahı yaşatan taraf olacağına ezilen, zulme uğrayan, `işkence` gören, öldürülen taraf. Mısır’da `kavga,` Irak’ta çatışma, Suriye’de katliam, Cezayir’de iç mücadele, Filistin’de gruplaşma, Çeçenistan’da ihanet, Somali’de açlıkla ölüm, Patani'de umursamazlık… Ölen, gözyaşı döken, aç kalan, yağmalanan hep Müslümanlar. Hıristiyan-Yahudi ortaklığı İslam’ı ve Müslümanı düşman sayıp, yok etmek için her fırsatı değerlendirirken Müslümanlar birbirleriyle didişiyor. Tüm dünyada Müslümanlar öldürülüp şehit edilirken, yüz binlercesi `açlık` sınırında yaşarken, hemen her gün bir İslam toprağına saldırılar sürerken, Müslüman milletlerin milli değerleri, zenginlikleri, namusları yağmalanırken, Müslümanlar `kendi` vatanlarında adeta esir konumunda yaşamaya mahkûmken, ya da yurtlarını terk etmeye mecburken Müslümanlara çeşmeden su içmek haram değil mi? Edit 10.01.2016 07:44, Emir Malik Kadıoglu

  • 07:34Altay Tankı İçin Geri Sayım Başladı.

    Türkiye'nin ilk milli ana muharebe tankı ALTAY'ın bu yıl içerisinde kabul testlerinin tamamlanması ve seri üretim için gerekli planlamaların netleştirilmesi planlanıyor. Kara Kuvvetleri Komutanlığının ana muharebe tankı ihtiyacının yurt içi geliştirme modeli ile karşılanması amacıyla ve `ALTAY` Projesi'yle, yurt içi mevcut imkan ve kabiliyetlerin azami kullanılması, gerekli alanlarda ise yurt dışından teknik destek alınarak, tankın özgün olarak tasarlanması, geliştirilmesi, prototip üretimi, `test` ve kalifikasyonu hedefleniyor. Savunma Sanayii Müsteşarlığı tarafından görevlendirilen OTOKAR AŞ'nin ana, ASELSAN, Makina ve `Kimya` Endüstrisi Kurumu (MKEK), ROKETSAN ve ROTEM'in alt yükleniciliğinde yürütülen projede üretilen prototiplerin hareket kabiliyetlerinin `test` edilmesi ve mükemmelleştirilmesine yönelik bir `dizi` çalışma yürütüldü. ALTAY Projesi sistem kalifikasyon ve kabul testleri eş zamanlı olarak sürdürülüyor. Geçen yıl sistem kalifikasyon testleri büyük oranda tamamlandı. Yıl boyunca mevcut prototiplerle yönelik dayanıklılık testleri gerçekleştirildi. Tanka yönelik dayanıklılık testlerine bu yıl devam edilecek. Bunun yanında yıl içinde `ALTAY` Tankı'nın seri üretimi için sunulacak teklifin değerlendirilmesi ve seri üretim için gerekli planlamaların netleştirilmesi amaçlanıyor. Yeni nesil tankların en iyilerinden biri olacak ALTAY Tankı, 3+ nesil bir `tank` olarak en son `teknoloji` ile donatıldı ve 21. yüzyılın modern orduları için gerekli her türlü taktik yeteneği sağlayacak şekilde geliştirildi. ALTAY'ın yeni jenerasyon diğer tanklara göre en büyük avantajlarından biri, konsept `tasarım` aşamasından itibaren bugünün ve geleceğin görev şartları ve tehditleri göz önüne bulundurularak tasarlanması oldu. Tankın, `kusursuz` hareket kabiliyeti, üstün `ateş` gücü ve dayanıklılığıyla gelecekte muharebe sahalarının en kritik unsurlarından biri olması öngörülüyor. ALTAY'ın, yeni nesil tanklar arasında en gelişmiş ana muharebe tanklarından biri olması bekleniyor. Tehlikeyi havada imha edecek Öte yandan, Savunma Sanayii Müsteşarlığı ile ASELSAN arasında imzalanan 54 milyon avroluk sözleşme doğrultusunda `ALTAY` Tankı için yaklaşan anti `tank` roketleri ve füzeleri tespit ederek havada imha edecek Aktif Koruma Sistemi (AKKOR) geliştirilecek. ASELSAN'ın özgün geliştirileceği AKKOR, `tank` için 360 derecelik tam koruma kalkanı oluşturacak. AKKOR, yüksek `teknoloji` radarı ile üzerine gelen roket veya tanksavar füzesini çok kısa sürede algılama kabiliyetine sahip olacak. Tehdide karşı yönlendirilecek fiziksel imha mühimmatı, üzerinde bulunan sensörler yardımıyla, yaklaşmakta olan tanksavar tehdidine en yakın olduğu anda patlayarak tehdidi etkisiz hale getirecek. Yeni Şafak Edit 10.01.2016 07:34, Emir Malik Kadıoglu

  • 00:27Iphone 7 ...

    Görüntüleri sızan ve kulaklık girişi olmayan Iphone 7 `Apple` sevenleri biraz üzmüştü ama Apple'ın yaptığı açıklamaya göre Iphone 7 kablosuz kulaklık özelliği taşıyacakmış. Edit 10.01.2016 00:27, Emir Malik Kadıoglu

  • 22:05Yunanlıları Denize Döktük mü? (Günün Makalesi 2)

    Merhaba kardeşlerim Şu an ki yazımda sizi biraz düşündürecek şeylerden bahsedeceğim. Öncelikle şunu söylemeliyim ki ben bağnazım, ben tarihi gerçeklerle yüzleşmek istemiyorum diyenler devam etmesin lütfen. Yunan birlikleri ( Birlikleri diyorum çünkü `Ordu` değil sadece birlikten ibaretler.) İzmir'imize giriyor. Ardından Mustafa Kemal Paşa ( Tarihte bize var denilse de 1. Ve 2. İnönü savaşı bir `savaş` değildir.) `Sakarya` Savaşını yapıyor ve Yunan birliklerine karşı başarı sağlıyor ve ardından Büyük Taarruz savaşı başlıyor ve Yunan birlikleri karşısında üstün oluyoruz. (Her ne kadar `biz` güçsüzdük denilse de güçlü olan bizdik çünkü ülke bizimdi ve Yunanistan birliklerinin hepsini getirmemişti.) ve Yunanlılar savaşın ardından geri çekiliyor. (Denize dökmediğimizi az sonra anlayacaksınız.) Ardından bütün ülke seviniyor ve Mudanya Ateşkesine gidiyoruz. Zafer kazandığımız için Batı Trakya'yı ve 12 Ada'ları Yunanistan'a veriyoruz. İşe yaramaz Karaağaçı ise `biz` alıyoruz. Allah aşkına söyleyin eğer kazanan `biz` istek neden Batı Trakya'yı ve 12 Ada'ları yenilmişçesine verdik? Bunun cevabını da siz düşünün selametle. Edit 09.01.2016 22:05, Emir Malik Kadıoglu

  • 12:19Selim'İn Sina Çölüne Girişi ve Mısır'ın Fethi.(1517) (Günün Makalesi)

    (Lütfen Sonuna Kadar Okuyun ) Tarihte bugün 1. Selim ( Yavuz Sultan Selim) Biten Mercidabık savaşının ardından Mısır'ı fethetmek ve halifeliği almak için Sina Çölüne girdi. Ordu bitkin düşmüştü çünkü bir buçuk yıldır `Ordu` seferdeydi ve Ordu'nun içine durmadan fitne ateşi sokuluyordu. Yavuz Sultan Selim ise mutlak galibiyet için Ordu'da isyan çıkartanı (en yakın arkadaşı bile olsa ) `idam` ettirdi. Bir ara Yavuz Sultan Selim attan indi ve yaya olarak yürüdü. Bunun üzerine yakın arkadaşı Hasan Can da attan indi ve sordu: -Sultanım neden indiniz, dedi. Sultanın cevabı ise şaşırtıcıydı : - Peygamber efendimiz yanımdayken ben Nasıl ata bineyim? Evet geçilmesi imkansız olan haydutlarla dolu kurak çölün geçilmesinde Peygamber'imizin payı büyüktü. Yol göstertmişti torunu Selim'e . Selim durmadı ,gösterilen yoldan şaşmadı ve Mısır 'A girdi. Kansu Gavriyi yendi ve halifeliği aldı . Yani kardeşlerim halifelik bize kendiliğinden geçmemiştir. Halifeliğin `biz` geçmesi için Peygamber Efendimiz Selim'e yardım etmiştir. O ıssız, kum fırtınalarının Sina Çölü'nde ona yol göstermiştir. Allah-u Teala'da o kurak çöle (Su kuyuları vardı ama Kansu Gavri zehirletmişti.) yağmur yağdırmıştır. Selametle `Emir` Malik Kadıoğlu Edit 09.01.2016 12:19, Emir Malik Kadıoglu

  • 23:08İşte Bugün ki Burç Yorumlarınız.

    Günlük burç yorumlarınız ve tavsiyeleriniz - 8 Ocak 2016 Bugün burcunuz size nasıl tavsiyelerde bulunuyor? İşte 8 Ocak 2016 tarihi itibariyle 2016 Oğlak, Kova, Balık, Koç, Boğa, İkizler, `Yengeç,` Aslan, Başak, Terazi, Akrep, Yay burç yorumları.. KOÇ BURCU GÜNLÜK BURÇ YORUMU Günün ilk yarısında yabancılarla ilgili konularla ilgilenebilirsiniz. Yeni başlangıçlar için organize olmanız gerekiyor. İlerleyen zamanlarda fikirlerinizi somutlaştırabileceksiniz. Günün ikinci yarısı `iş` yerinizdeki statünüzü korumak için işlerinizi tamamlamak isteyebilirsiniz. Sorumluluklarınızdaki artış sizi biraz zorlayabilir. BOĞA BURCU GÜNLÜK BURÇ YORUMU Bugün sorumlu olduğunuz konularda endişe duyacağınız durumlar yaşayabilirsiniz. Finansal konular gündeme gelebilir. Maddi anlamda yenilenme isteği içinde olabilirsiniz. Günün ikinci yarısında işlerinizi toparlamak için fırsatınız olacak. Hafta sonu için kısa yolculuklar organize edebilirsiniz. Yeni şeyler denemeye açıksınız. İKİZLER BURCU GÜNLÜK BURÇ YORUMU Bugün eşinizle ilgili konularda daha hareketli olabilirsiniz. Sizi uğraştıran durumlar söz konusu. Sosyal konularla ilgilenmek isteyebilirsiniz. Günün ikinci yarısı koşullar daha değişken olabilir. Parasal konularla ilgili uğraşlar içine girebilirsiniz. Sorumlu olduğunuz konularla ilgili toplantılar gündeme gelebilir. Bu durum keyfinizi kaçırabilir. YENGEÇ BURCU GÜNLÜK BURÇ YORUMU Çalışma hayatınızda hizmet ettiğiniz konularda yoğunluk artabilir. İş arkadaşlarınızla programlama yapmanız gerekebilir. Bazı işlerinizdeki bitişler sizi rahatlatabilir. Gün içinde sağlığınıza özen göstermelisiniz. Ortaklı konuları iyi düşünerek hareket etmenizde fayda var. Akşam saatlerinde `ilişki` içinde olduğunuz kişilere karşı dikkatli olun. ASLAN BURCU GÜNLÜK BURÇ YORUMU Bugün kendinizi daha rahat ifade edeceğiniz bir gündesiniz. İşlerinizde yaratıcılığınızı kullanabilirsiniz. Günün ilk yarısında çocuklarınıza `zaman` ayırmanız gerekebilir. Akşama doğru çalışma arkadaşlarınızın size ihtiyacı olabilir. İlerleyen saatlerde daha hareketli programlar yapabilirsiniz. İlişkilerinizde ani tepkiler vermemelisiniz. BAŞAK BURCU GÜNLÜK BURÇ YORUMU Sabah saatlerinde ailenizle ilgili konularda netleşmeyen durumlar söz konusu olabilir. Toprak ve emlak konularıyla ilgilenebilirsiniz. Sorumlu olduğunuz konuları `iş` arkadaşlarınızla devretmek durumunda kalabilirsiniz. Akşama doğru kendinizi daha iyi ifade edebileceksiniz. Sevdiklerinize `zaman` ayırmak için onları evinize davet edebilirsiniz. TERAZİ BURCU GÜNLÜK BURÇ YORUMU Bugün yakın çevrenizle ilişkileriniz gündeminizi etkileyebilir. Alacağınız yeni haberler işlerinizde değişikliğe neden olabilir. Ticari konularda daha aktif olabilirsiniz. Akşama doğru başlanılan işler somutlaşabilir. Sözleşmeler için uygun bir gündesiniz. Gün içinde yeni eğitimlerin hazırlanması için uygun zamanlar var. AKREP BURCU GÜNLÜK BURÇ YORUMU Günün ilk yarısında parasal konularla ilgili yenilenme isteği içinde olabilirsiniz. Sorumlu olduğunuz işlerde yeteneklerinizi kullanarak işlerinizi daha hızlı bitirebilirsiniz. Sosyal alanda hareketli zamanlarda yaşayabilirsiniz. Akşama doğru zihinsel konular ciddiyet kazanabilir. Alacağınız haberlerle yeni planlar yapabilirsiniz. YAY BURCU GÜNLÜK BURÇ YORUMU Bugün kişisel açıdan önem verdiğiniz işlerinizi bitirebilirsiniz. Yeni başlangıçlar yapmak için planlar yapabilirsiniz. İlişkileriniz gündeminizi etkileyebilir. Hassas olduğunuz konularda daha kırılgan olabilirsiniz. Akşam saatlerinde düşünceleriniz netleşebilir. Kendinize güveniniz gelebilir. Parasal konularla ilgilenmek durumunda kalabilirsiniz. OĞLAK BURCU GÜNLÜK BURÇ YORUMU Gün içinde koşullar istediğiniz gibi ilerlemeyebilir. Bilemediğiniz nedenden dolayı kendinizi huzursuz hissedebilirsiniz. Sosyal konularla ilgilenerek kendinizi rahatlatmak isteyebilirsiniz. Akşama doğru koşullar daha akıcı hale gelebilir. Gençlerle ilgili konular gündeminizi meşgul edebilir. Sevdiklerinizle `zaman` geçirebilirsiniz. SAKA(KOVA) BURCU GÜNLÜK BURÇ YORUMU Gün içinde planladığınız konular ilerleyen saatlerde değişiklik gösterebilir. Sorumlu olduğunuz işleri bitirmek için yardım alabilirsiniz. Yaşanan sıkışmalar sizi rahatsız edebilir. Fırsat buldukça arkadaşlarınızla `zaman` geçirebilirsiniz. Akşam saatlerinde `kendi` iç dünyanıza çekilmek isteyebilirsiniz. Etrafınızdaki insanlara karşı tepkisel davranmayın. BALIK BURCU GÜNLÜK BURÇ YORUMU Sabah saatlerinde planladığınız konuları ilerleyen zamanlarda somutlaştırabilirsiniz. Hedeflerinize ulaşmak için fırsatlar yakalayacaksınız. İş hayatınızda `gözler` sizin üzerinizde olabilir. Gün içinde ailenizle ilgili konularla uğraşabilirsiniz. Sosyal olaylara yönelebilirsiniz. Akşam saatlerinde ikili ilişkilerde tartışmalara dikkat etmelisiniz. Milliyet Edit 08.01.2016 23:08, Emir Malik Kadıoglu

  • 22:44Bizi Yükselten...

    "Bizi yükselten dinimize karşı duyduğumuz büyük aşktır. " Sultan 2. Abdülhamit Han Edit 08.01.2016 22:44, Emir Malik Kadıoglu

  • 22:16İşte Merak Edilen Didier Drogba'nın yeni takımı...

    Bir dönem `Galatasaray` forması da giyen `futbol` efsanelerinden Didier Drogba'nın yeni takımı belli oldu. Amerikan Birinci `Futbol` Ligi'nde (MLS) mücadele eden `Kanada` takımlarından Montreal Impact, Fildişi Sahilli forvet oyuncusu Didier Drogba ile anlaştıklarını açıkladı. Kulüpten yapılan açıklamaya göre, Chelsea'de geçirdiği 2014-15 sezonu sonunda serbest kalan 37 yaşındaki Fildişi Sahilli milli oyuncuyla anlaşmaya varıldı. Galatasaray'da da 1,5 sezon (Ocak 2013-Haziran 2014) forma giyen Drogba'nın, çalışma izni aldıktan sonra kadroya katılacağı belirtildi. 2004-2012 yılları ve 2014-15 sezonu `olmak` üzere 9 sene Chelsea'de forma giyen Drogba, "Maviler"le 4 Premier Lig, 3 İngiltere Lig Kupası, 4 İngiltere Federasyon Kupası, 2012 yılında da UEFA Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu yaşamıştı. Chelsea'deki ilk döneminde 341 maça çıkan ve 157 `gol` atan Drogba, ikinci döneminde ise 38 karşılaşmada 7 kez fileleri havalandırdı. Fotomaç Edit 08.01.2016 22:16, Emir Malik Kadıoglu

  • 16:26Kanalizasyon Temizliği

    En son açıklanan gebertilen leş sayısı 312 ama daha açıklanmayanları da var. Edit 08.01.2016 16:26, Emir Malik Kadıoglu

  • 16:04Sultan Abdulhamit Han Osmanlı Devleti Yıkılırken Bile Peygamber Efendimizin Manevi Değerine Söz Söyletmemiştir!

    Sultan Abdülhamid’in Tek Bir Tehdîdi, Resûlullah’a Dil Uzatan Kâfirleri Sindirmeye Yetmişti!.. Küffâr âleminin Resulullah Aleyhisselâm’a iftirâ ve hakâret teşebbüsleri Osmanlı’ya hiçbir `zaman` sökmemiş, yıkılmaya yüz tuttuğu en zayıf döneminde bile şiddetle geri tepmişti. Bunun en büyük örneği; küffar tarafından kasıtlı olarak hazırlanan ve `Avrupa` tiyatrolarında sahneye konulmaya kalkışılan, İslâm’a ve Resulullah Aleyhisselâm’a saldırı ve hakâret maksatlı tiyatro oyunlarına Sultan İkinci Abdülhamîd’in yaptığı müdâhale ve koyduğu kesin tavırdır. Ulu Hâkan’ın Peygamber düşmanlarına yaptığı bu muhteşem müdâhale ile ilgili belgeler, o günün Osmanlı Hâriciye Nezâreti’nde; “Hazret-i Muhammed Aleyhisselatü Ve’s-selâm Hazretleri’nin Nâm-ı Kudsiyyeleri’ne karşı tertip olunan oyuna dâir” adı altında dosyalanmış ve günümüze kadar ulaşmıştır.(1) Bornier’in Hakâretler İçeren Oyunu ve Sultan Abdülhamid’in Sert Tutumu: Şimdiki küffâr devletleri Kâinâtın Efendisi’ne karşı hakâret ve saldırganlıkta, çirkeflik ve hayâsızlıkta, küstahlık ve patavatsızlıkta birleştikleri gibi; Sultan İkinci Abdülhamid Hân’ın pâdişahlığı döneminde, yıl 1889 yılı ortalarını gösterirken Fransız senaryo yazarı Vicomte Henri de Bornier de, dîn-i İslâm’ı ve Resulullah Aleyhisselâm’ı küçük düşürmek maksadıyla “Mahomet” adı altında bir tiyatro oyunu hazırlamış; hattâ asılsız iftirâlar ve çirkin ithamlarla dolu olan bu oyununu, Commedie Française’de oynatmak için hazırlıklara başlamıştı. Resulullah Aleyhisselâm’ı temsilen sahneye birinin çıkarılacağı, tamâmen uydurma ve hayâl mahsûlü hezeyanların, yalan ve iftirâların ortaya konulacağı(2) bu çirkin oyunun muhtevâsı, henüz prova hâlindeyken Sultan Abdülhamîd Han tarafından `haber` alındı; ulu hâkan sür’atle harekete geçerek, `oyun` sahneye konulduğu taktirde Osmanlı’nın `Fransa` ile bütün ilişkilerini koparacağını, bunun Fransızlar için hiç de iyi olmayacağını ilân eden ve oyunun derhâl yasaklanmasını öngören bir irâde yayınladı. Bu uyarıyı alınca eli-ayağı birbirine dolaşan ve ne yapacağını şaşıran Fransız hükümeti; ister istemez duruma müdâhale etmek zorunda kalıp, büyükelçilik vâsıtasıyla oyunun bütün Fransa’da yasaklandığını duyurdu.(3) Karârın ardından dönemin Fransız büyükelçisi Sultan Abdülhamid’e; “Hazret-i Şehriyârî’nin fermân-ı hümâyûn’undaki emrinin ulu iktizâsınca, elinde bulundurduğu hükûmetine icrâ eylediği kat’î tavsiyelere cevâben, zikrolunan fâciânın Fransa’nın bi’1-cümle tiyatrolarında oynatılmasının men‘ine” karar verildiğini `haber` veriyordu.(4) Sultan Abdülhamîd Han’ın Peygamber’ine duyduğu `sevgi` o kadar büyüktü ki, oyunun yasaklandığını `haber` veren bir İtalyan gazetesinde: “Bu dramın sahneleneceği haberi üzerine Sultan, sanki kendisine bir `Rus` filosunun Boğaziçi’ne doğru hareket ettiği bildirilmiş gibi heyecâna kapıldı!..” deniliyordu.(5) Şimdi küffâr âlemi Resulullah’a alenen hakâret ediyor, hâşâ "terörist" yakıştırması yapmaya kalkışıyor da, hiç kimsenin kılı bile kıpırdamıyor!.. Çirkin Oyunda İkinci Perde, Sultân’ın Vurduğu İkinci Darbe! Fransa’da sinsi emeline ulaşamayan Bornier, yediği ilk herzenin üzerinden 5 yıl geçtikten sonra, bu kez de maksatlı oyununu İngiltere’de oynatma hevesine kapılıp Londra’daki "Lyceum Tiyatrosu" ile anlaşma cür’etkârlığında bulunmuş;(6) Fransız basını da, şimdi çirkin karikatürlerle `kin` ve küfrünü kusan şarlatanlar gibi; Resulullah Aleyhisselâm’ı ve O’nu savunan Osmanlı pâdîşâhı’nı seviyesiz ve çirkin iftirâlarla, kalemine ve diline dolama yolunu tutmuştu.(7) Ne var ki Sultan Abdülhamid Hân, bu soytarıların bu yeni teşebbüsünü de `haber` alarak, yapılan bu ikinci girişimin de kat’î bir sûrette durdurulması için, Londra Büyükelçiliği vâsıtasıyla sert bir ihtarda bulundu. Peygamber’ini ve mânevî değerlerini savunma uğruna bütün küffâr âlemini karşısına almaktan çekinmeyen Sultan Abdülhamid Hân’a, serkeş ve saldırgan kâfirlere emrinin iletildiğini `haber` veren resmî yazışmada; “Bu kerre ba‘zı zâtlar nâmına Pâris ve Londra’da neşredilmiş olan muzır risâle ile; şi‘âr-ı İslâmiyyet’e (İslâm’ın esaslarına) mugâyir olarak Fransa’da tertîb olunub, yasaklanmasına muvaffakiyyet-i seniyye’-i Hazret-i Hilâfet-penâhî (Halîfe Hazretleri’nin muvaffakiyeti) hâsıl olduğu hâlde, bu def‘a Londra’da sahneye konulmaya teşebbüs olunmuş olan piyesden dolayı, Pâdişâh’ımızıñ emri ile Londra sefâretimizce tebligâtta bulunulmuşdur!” deniliyordu.(8) Nitekim müslümanların halîfesi olan Sultan Abdülhamid’in bu büyük azmi ve kararlılığı sâyesinde, bu fetbazın el altından çevirdiği ikinci plân da bozulmuş oldu. Sultan Abdülhamid’le âdetâ inatlaşırcasına, 1893’te Fransız Akademisi’ne seçilmesini fırsat bilerek üçüncü kez oyunu sahneletmeye kalkışan Bornier, “oyunun gazetelerde neşredildiğini” ve “biletlerin satıldığını” bahâne ederek, piyesi Fransa’da yeniden sahneletmek için ne kadar çırpındıysa da; Sultan Abdülhamid’in artık tehdide varan sözleri karşısında plânları büsbütün altüst oldu ve `oyun` bu defâ da kat’î ve kesin bir müdâhale ile durduruldu. Fransız Devlet Başkanı’na Verilen İmtiyaz Nişanı: Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılış yıllarında bile büyük bir kudrete sâhip olduğu, Sultan Abdülhamid’in sarsılmaz otoritesi ve tüm işlere nüfûzu sâyesinde, küffâr âlemini hâlâ hükmü ve kontrolü altında tuttuğu; ulu hükümdârın Fransız devlet başkanı Sadi Carnot’ya, buyruğuna gösterdiği sadâkatten dolayı uygun gördüğü “İmtiyaz nişanı”nı vermesiyle ortaya çıkıyordu. Sultan Abdülhamid Hân tarafından karârı bildirmek üzere neşredilen “İrâde-i Seniyye”de; “Fahr-i Âlem -salla’llâhu te‘âlâ ‘aleyhi ve sellem- Efendimiz Hazretleri’niñ nâm-ı sa‘âdet-enâm-ı Risâlet-penâhî’lerine olarak, Fırânsa’da tertîb idilmiş olan piyesiñ men‘-i icrâsı (oynatılmasının engellenmesi) hakkında Fırânsa re’îs-i cumhûrunuñ fevkal‘âde sarf-ı mesâ‘î (gayret sarf) eylediğinden tolayı, taraf-ı eşref-i Hazret-i Hilâfet-penâhî’den” kendisine bir “nişân-ı imtiyâz” verilmesinin “münâsib” görüldüğü ifâde ediliyor(9) ve Fransız devlet başkanının “devlet-i ‘âliyye’ye izhâr eylediği” sadâkat ve bağlılığının bir mükâfâtı olarak bu nişanı almaya hak kazandığına işâret ediliyordu.(10) Dünyâ Müslümanlarından Sultan Abdülhamid’e Yağan Tebrik Mektupları: Küffârın İslâm dînine ve onun ulu Peygamber’ine yönelttiği iftirâ, hakâret ve çirkin saldırılar karşısında, yeryüzündeki müslümanların halîfesi olan İkinci Abdülhamid Hân’ın sergilediği sert ve tâviz vermez tutum bütün müslümanlar tarafından sevinç ve memnuniyetle karşılanmış; dünyânın dört bir yanındaki İslâm devletlerinden dönemin Osmanlı Hâriciye Nezâreti’ne yüzlerce tebrik mektubu yağmıştı. Nitekim Hindistan’lı müslümanların, küffâra karşı diplomatik bir zafer kazanan Sultan Abdülhamid’e tebrik için gönderdikleri “Ma‘rûzât”ta; “Hazret-i Fahr-i Kâ’inât -‘aleyhi ekmelü’t-tahiyyât- Efendimiz’den bâhit (iftirâlarla sözeden) ma‘hûd (sözkonusu) tiyatro oyununuñ mevkı‘-i temâşâya vasfını (gösterime konmasını) men‘ içün taraf-ı eşref-i Hazret-i Pâdîşâhî’den (pâdişah taarfından) Fırânsa hükûmetine icrâ-yı teblîğât buyurulması"nın "Hindistân ahâlî-yi İslâmiyye’since hüsn-i tebriki (güzel bir tebriği) mûcib olduğı” ve “kemâl-i memnûniyyetle telakkî edildiği” belirtiliyor; öte yandan Resulullah Aleyhisselâm’a ve İslâm Pâdişâh’ına iftirâ maksatlı “ba‘zı ifâdâtı” içeren hakâretâmiz “risâle”nin toplatılmasının da, Hint'li müslümanlar arasında büyük bir sevinçle karşılandığı `haber` veriliyordu.(11) Ayrıca Resulullah Aleyhisselâm’ın düşmanlarının bertaraf edilişini kutlamak maksadıyla, Hindistan’lı müslümanlar tarafından tertip edilen büyük Mevlîd-i şerîf’i bildirmek üzere Sultân’a bir dâvetiye gönderiliyor ve bu Mevlid’e Abdülhamid Hân da dâvet ediliyordu.(12) Voltaire’nin Sinsi ve Cür’etkâr Girişiminin, Sultan Abdülhamid’in Darbesiyle Tersyüz Edilişi: Batılı devletlerin Resulullah Aleyhisselâm’a saldırı ve düşmanlık girişimleri Bornier’in bu teşebbüsüyle kalmamış, aynı rezâlet yine Sultan Abdülhamid Han döneminde, Voltaire’nin “Muhammed’in Cenneti” adlı piyesiyle tekrar sergilenmeye çalışılmıştı.(13) Paris’te sahnelenmek istenen bu piyeste de; Hazret-i Zeyd -radiyallâhu anh- ile Hazret-i `Zeynep` -radiyallâhu anhâ- arasındaki bir mesele alaycı bir üslûpla dile dolanarak, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz açıktan açığa kötülenmeye ve küçük düşürülmeye kalkışılmıştı.(14) Şu kadar var ki, İslâm’a ve Resulullah Aleyhisselâm’a yöneltilen bu ikinci saldırı ve hakarete karşı Sultan İkinci Abdülhamid Hân tekrar harekete geçecek; Fransız Büyükelçiliği’ne gönderdiği ihtar mektubunda bu rezâlete derhâl son verilmesini, aksi taktirde Osmanlı hükümeti’nin bunu siyâsî bir mesele olarak gördüğünü ve gerektiğinde bütün İslâm âlemini ayağa kaldırıp üzerlerine salmaktan çekinmeyeceğini bildirecekti... Nitekim Sultân’ın bu defâki tehdidi de beklenen neticeyi verdi ve `oyun` bu kez de henüz prova hâlindeyken, Fransa’nın hiçbir şehrinde gösterilmemek üzere yasak edildi!.. Osmanlı Sultânı’nın Peygamber’ini ve mânevî değerlerini ilgilendiren böylesine hassas bir meselede hiç mi hiç şakası olmayacağını(15) batılı devletler çok iyi biliyor, ancak `kin` ve küfürlerini dizginleyemedikleri için bu gibi icraatlardan da geri kalmıyorlardı. Nitekim Voltaire de tıpkı Bornier gibi, oyunu ikinci kez İngiltere’de oynatmaya teşebbüs etmekten çekinmedi. Fakat Sultan Abdülhamid Hân onlardan kat be kat daha basîretli ve zekî idi; onların yüreğinde yatan “târihî korku”yu ve kuyruk acısını çok iyi bildiği için, İngiltere’ye gönderdiği ültimatomda açıkça; “Eğer bu oyuna derhâl son vermezseniz, Halîfe-i müslimîn olarak; ‘İngilizler Peygamber’imizi tezyîf ediyorlar!’ diye âlem-i İslâm’a beyannâme neşreder, derhâl Cihâd-ı ekber îlân ederim!...” diyerek,(16) düşmanlarını bir daha harekete geçemeyecekleri bir tehditle sindirdi. Sultan Abdülhamid’in bu tehdidiyle `oyun,` artık hiçbir `Avrupa` devleti’nin oynatmaya cesâret edemeyeceği bir tarzda iptal edilmişti!.. İşte yıkılmaya yüz tuttuğu yıllarda bile Peygamber’ine ve mânevî değerlerine hakâret ettirmeyen Osmanlı’nın, küffârın gönlüne saldığı korkunun derecesi buydu. Osmanlı’nın azâmet ve kudreti küffârın gönlünde öylesine yer tutmuştu ki; çevirdikleri hîle ve entrikalarla imparatorluğu yıkımın eşiğine kadar getirdikleri hâlde, vaktiyle içlerine işlemiş olan bu `korku` hâlâ onları sendeletiyor ve ister istemez geri adım attırıyordu!.. (1) Dışişleri Bakanlığı Arşivi, nr.: 12, s. 61, Rumuz: TS-TI. (2) C. E. Bosworth, "A Dramatisation of the Prophet Muhammad’s Life: ‘Henri de Bornier’s: Mahomet’", Numen, c. 17, s. 105-117. Leiden, 1970. (3) Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Y. Prk. HR.: 12/77. (4) Konu ile ilgili belgeler Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde kayıtlıdır. Bkz.: `Yıldız` Tasnifi, Y. A. Hus. nr. 235/11, nr. 237/50, nr. 242/44, nr. 243/62. (5) "Capitan Fracassa" Gazetesi, 15 `Nisan` 1890. (6) Ziyad Ebu’z-ziyâ - M. Emin Gerger, "İkinci Abdülhamid’in İslâm’ı Korumadaki Kudreti, Batı’da Yasaklattığı Piyesler", s. 25-26. bas.: 1998. (7) Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Y. A. Hus., nr.: 237/50. (8) Başbakanlık Osmanlı Arşivi, a.g.e., nr.: 236/98. (9-10) Başbakanlık Osmanlı Arşivi, a.g.e., nr.: 235/11. (11) Başbakanlık Osmanlı Arşivi, a.g.e., nr.: 236/101. (12) Başbakanlık Osmanlı Arşivi, a.g.e., nr.: 238/45. (13) Ömer Faruk Yılmaz, "Belgelerle Sultan İkinci Abdülhamid Han", s. 299. (14) Zekâi Konrapa, "Peygamber’imiz, İslâm Dini ve Aşere-i Mübeşşere", s. 485-487. bas.: İstanbul, 1963. (15) Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Y. A. Hus., 236/98. (16) İsmail Çolak, "Osmanlı’nın Peygamber Sevgisi", Vuslat Dergisi, s. 56, Şubat 2006. Edit 08.01.2016 16:04, Emir Malik Kadıoglu

  • 12:14İşte Marak Edilen Başkanlık Sistemi.

    Yasama, yürütme ve yargı organları arasında kesin bir ayrıma ve dengeye dayanan, yasama ve yargı organlarının demokratik denetimi içinde, yürütmenin iktidar olanaklarını genişleten bir hükûmet sistemidir. Başkanlık sistemi, Başkanlık hükûmeti sistemi olarak da adlandırılmaktadır. Başkanlık sistemi uygulandığı kimi ülkelerde yolsuzluk, otoriterlik, nepotizm (tanıdık kayırma), diktatörlüğe `araç` olma[2] ve çoğulculuk karşıtı uygulamalar gündeme geldiğinde eleştirilerin ana odağı olmaktadır. Başkanlık sisteminin bulunduğu kimi ülkelerin yolsuzluk, nepotizm ve otoriterliğin aşılabilmesi amacıyla başkanlık sisteminden parlamenter sisteme geçtiği örnekler bulunmaktadır.[3] Başkanlık sistemiyle yönetilen ülkeler genellikle cumhuriyet olduğu için devlet başkanları Türkçede cumhurbaşkanı olarak adlandırılır: İran Cumhurbaşkanı, Güney Kore Cumhurbaşkanı gibi. Yalnız Amerika Birleşik Devletleri de bir cumhuriyet olmasına rağmen, ülkenin resmî adında cumhuriyet geçmemesi sebebiyle `ABD` cumhurbaşkanı çoğunlukla sadece başkan olarak adlandırılır. Özellikleri Başkanlık sistemininin en tanımlayıcı özelliği yürütmenin nasıl ve ne şekilde seçildiğidir. Başkanlık sistemini parlamenter sistemden ayıran temel özellik, yürütme organının biçimi ve rolü ile ilintilidir ve parlamenter sistemden farklı olarak, başkanlık sisteminde yürütme organı ile yasama organı iç içe geçmemiş durumdadır. Başkanlık sistemi aşağıdaki özellikleri taşır: Devlet başkanı yasa önermez fakat yasama organının (parlamento) yaptığı yasaları veto etme hakkına sahiptir. Buna rağmen yasama organından nitelikli bir çoğunluk bu vetoyu iptal edebilir. Bu yöntem İngiliz Monarşi sisteminde herhangi bir yasanın kraliyet onayı olmadan yürürlüğe konamayacağı konseptinden türetilmiştir. Sabit bir başkanlık süresi vardır. `Seçimler` planlanmış tarihlerde yapılır. Güvensizlik oyu ile hükûmet düşürülüp erken `seçimler` düzenlenemez. Bazı ülkelerde devlet başkanının kanunları ihlal ettiği durumlarda "Impeachment" denilen `meclis` soruşturmasıyla erken seçimlere gidilmesi şeklinde istisnalar vardır. Yürütme erki tektir. Kabine üyeleri devlet başkanıyla birlikte çalışır ve yürütme ile yasama organlarının ilkelerini tatbik etmek zorundadırlar. Başkanlık sisteminde devlet başkanının bakanlar kurulu için önerdiği adaylar ve hakimler yasama organı tarafından onaylanmalıdır. Devlet başkanı; kabine üyeleri, `ordu` veya yürütme erkinin herhangi bir çalışanını doğrudan yönetme hakkına sahiptir. Fakat hakimleri fesh etme veya `emir` verme gibi bir yetkisi yoktur. Yasama ve yürütmenin ayrıldığı yönetimlerde suçtan hüküm giymiş mahkûm ve suçluları affetme veya cezalarını hafifletme genelde devlet başkanının elindedir. "Başkan" terimi yalnızca başkanlık sistemiyle yönetilen ülkelere has bir ifade değildir. Örneğin popüler olsun veya olmasın, yasal yollarla seçilmiş olsun veya olmasın bir diktatör de başkan olarak isimlendirilir. Aynı şekilde bunun tersi olarak pek çok parlamenter ve demokratik sistemlerde de devlet başkanı makamına büyük ve şatafatlı törenlerle geçer. ASLî ÖZELLİKLER Başkanlık sisteminin özetle aslî ayırdedici özellikleri şunlardır: Devlet başkanı doğrudan halk tarafından seçilir. Yürütme organı tek kişiden meydana gelir. Yürütme yasamanın güvenine dayanmaz. Tali özellikler Tali özellikler başkanlık sisteminin olmazsa olmaz şartları değildir. Başkanlık sistemi için yukarıda belirtilen üç asli özelliğin olması yeterlidir. Başkanlık sistemi aşağıda belirtilen tali özelliklerden birini taşımıyorsa başkanlık sistemi olmaktan çıkmaz. YÜRÜTME YASAMAYI FESHEDEMEZ Yürütme organında görev alan bir kişi aynı anda yasamada da görev alamaz. Başkan, yasama organının çalışmasına katılamaz. Devlet başkanının asli özellikleri Bazı cumhurbaşkanları monarşilerde olduğu gibi devletin yalnızca sözde başkanı hükmündedirler. Hükûmette aktif değildirler. Tamamen başkanlık sistemiyle yönetilen rejimlerde ise cumhurbaşkanı halk tarafından yürütmenin başı olarak seçilir. Bu tür yönetimlerde devlet başkanı ile hükûmet başkanı arasında ayrım yoktur. Bazı parlamenter sistemlerde monarşinin gereği olarak sembolik bir devlet başkanı vardır. İrlanda ve Portekiz buna örnektir. Güney `Afrika` gibi bazı ülkelerde yasama organı tarafından seçilen güçlü cumhurbaşkanları vardır. Bunlar başbakan gibi aynı yolla seçilirler ve hem hükûmet hem de devletin başıdırlar. Botswana, Marshall Adaları ve Nauru buna örnektir. YEREL YÖNETİMLER Yerel yönetimler başkanlık sistemi gibi şekillendirilebilir. Amerika Birleşik Devletleri'nin bütün eyaletleri başkanlık sistemini kullanır. Japonya'da hükûmet parlamenter sistemi kullanır fakat yerel yönetimler yerel kurullarca seçilen vali ve başkanlarca yönetilir. Başkanlık sisteminin avantajları Başkanlık sistemini savunanlar bu sistemin dört ana avantajı olduğunu iddia eder: Doğrudan yetki — başkanlık sisteminde cumhurbaşkanı doğrudan halk tarafından seçilir. Bazılarına göre bu; devlet başkanının gücünü dolaylı yollardan göreve getirilen liderlere kıyasla daha meşru kılar. ABD'de devlet başkanı halk oylamasından hemen sonra toplanan Seçiciler kurulu tarafından seçilir. Kuvvetler ayrılığı — Başkanlık sisteminde başkanlık ve yasama meclisi iki paralel yapı olarak işlev görür. Bu sistemin destekçilerine göre; böylelikle her iki birim birbirini karşılıklı olarak denetleyerek suistimalin ve makamın kötüye kullanılmasının önüne geçilmiş olur. Hızlı karar mekanizması — Güçlü yetkilerle donatılmış bir cumhurbaşkanı değişiklikleri ivedilikle işleme koyar. Fakat bunun yanında bazılarına göre kuvvetler ayrılığı sistemi yavaşlatır. İstikrar — Sabit bir görev süresi olan devlet başkanı her an değişebilecek bir başbakana kıyasla daha istikrarlı bir ortam temin edebilir. DOĞRUDAN YETKİ Başbakan genellikle milletvekilleri tarafından, devlet başkanı ise doğrudan halk tarafından seçilir. Buna göre başkanlık sisteminin destekçileri, halk tarafından doğrudan seçilmiş bir liderin herhangi bir yasama organı tarafından dolaylı yollardan seçilmiş bir lidere kıyasla daha demokratik olduğu görüşünü savunurlar. Başkanlık sisteminde oyverenler birden fazla seçiciler kurulu seçeneği sayesinde politik isteklerini daha net bir şekilde belirtmiş olurlar. Devlet başkanının doğrudan halk tarafından seçilmesinin onu daha sorumlu kılacağı da belirtilir. Bu argümanın arkasındaki neden olarak da başbakanın devletin aygıtları sayesinde kamuoyundan korunduğu fikri gösterilir. Fakat bunun yanında devlet başkanı kendisini seçen vatandaşların istediği yönde politikalar uygulamazsa şayet, yönetimden alınamaz.(ABD'de devlet başkanı yalnızca yasama meclisi soruşturmasıyla görevinden alınabilir.) KUVVETLER AYRILIĞI Ana madde: Kuvvetler ayrılığı Başkanlık sisteminde yasama ve yürütmenin birbirinden ayrılması; her iki birimin birbirini karşılıklı denetleyebilmesinden dolayı avantaj olarak kabul edilir. Parlamenter sistemde yürütme ve yasama birlikte hareket ettiğinden karşılıklı olarak birbirlerinin eleştirisini yapmaları çok nadir görülür. Yasamanın yürütmeyi durdurması güvensizlik oyu ile olur. Bu konuda başkanlık sistemini savunanlar "başbakanın yapacağı bir hatanın asla bilinemeyebileceği" görüşündedirler. Watergate skandalı hakkında yazılar yazan `eski` bir İngiliz politikacı "Böyle bir skandalın İngiltere'de olmayacağını düşünmeyin, olur ama belki hiç duymazsınız." demiştir. Kritikçiler bu durumun başkanlık sisteminde de benzer şekilde olduğunu söylerler. Buna göre eğer başkanlık sisteminde yasama meclisi başkanın partisindense şayet aynı durum söz konusu olacaktır. Buna cevaben devlet başkanının görevden alınması gibi bir korkusu olmadığından yasama meclisi üyelerinin eleştirilerini yapıcı olarak addecektir denir. Parlamenter sistemlerde parti disiplini çok önemlidir. Bir parti üyesi açıktan parti başkanını ve politikalarını eleştirirse partiden ihraç edilebilir. Güvenoyu yoklamasının varlığına rağmen başbakanın veya bakanlar kurulunun karar almasını durdurmak pratikte çok zordur. Parlamenter sistemde güvenoyu yoklaması başbakan ve kabinesince önerilen çok önemli bir yasanın parlamentonun büyük çoğunluğunca kabul edilmemesi gibi durumlarda gerçekleşir. Bu durumda iktidar partisi ya istifa edecektir ya da erken seçimlere gidecektir. İngiltere gibi bazı ülkelerde güvenoyu yoklaması yüzyılda birkaç kez gerçekleşir. 1931 yılında David Lloyd George seçilmiş bir komiteye: "Parlamentonun yürütme üzerinde hiç kontrolü yok; bu tam bir hikaye." (Schlesinger 1982) demiştir. HIZLI KARAR MEKANİZMASI Başkanlık sistemini savunanlar başkanlık sisteminin sorunlara parlamenter sistemden daha hızlı yanıt verip çözüm ürettiğini iddia ederler. Bir başbakan karar alacağı `zaman` yasama meclisinin desteğine ihtiyaç duyar, fakat başkanlık sistemindeki cumhurbaşkanı daha az bağlıdır. Başkanlık sistemini savunan farklı bir kesim ise karar verme mekanizmasının başkanlık sistemiyle yavaşladığını ve bunun son kertede sistemin faydasına olduğunu belirtirler. İSTİKRAR Başkanlık sisteminde, yürütme organını temsil eden cumhurbaşkanının yasama organını fesh etme yetkisi olmadığı gibi yasama organının da cumhurbaşkanını güvensizlik oyu ile düşürme yetkisi bulunmamaktadır. Bu nedenle iki organın da görev süreleri bellidir ve bu anlamda bir istikrardan söz edilebilir. Pek çok parlamenter hükûmetler güvenoyu yoklaması olmaksızın uzun süre yönetimde bulunsalar bile İtalya, İsrail ve `Fransa` (Dördüncü Cumhuriyet) gibi ülkeler istikrarı sağlama konusunda zorluklar yaşamışlardır. Parlamenter sistemin birden fazla partiden oluştuğu ve hükûmetin koalisyon ile kurulmaya zorlandığı durumlarda hükûmeti oluşturan herhangi bir parti koalisyonu her an terk etmekle tehdit edebilir. Pek çok kişi başkanlık sisteminin zor durumlarda daha ayakta kalıcı güçte olduğunu iddia eder. Büyük stres ve sorunlar içindeki bir ülkenin dönerli başbakanlıktansa sabit süresi olan bir cumhurbaşkanı tarafından yönetilmesinin daha sağlıklı olduğu belirtilir. `Fransa` Cezayir Bağımsızlık Savaşı esnasında yarı başkanlık sistemine geçti. Aynı şekilde Sri Lanka sivil `savaş` esnasında yarı başkanlık sistemine geçti. `Fransa` ve Sri Lanka'da yarı başkanlık sistemine geçişin olumlu sonuçlar verdiği ifade edilir. ELEŞTİRİLER Başkanlık sistemine getirilen eleştiriler dört ana noktada yoğunlaşır: Otoriter rejime olan eğilim — bazı `siyaset` bilimciler başkanlık sisteminin anayasal olarak stabil olmadığını söyler. Fred Riggs gibi bazı `siyaset` bilimcilere göre başkanlık sistemine geçmeye çalışan hemen hemen her ülkede bu sistem otoriter rejime dönüşmüştür. Dana D. Nelson 2008 yılında yayınlanan Bad for Democracy kitabında ABD'deki başkanlık sisteminin aslında demokratik olmadığını iddia eder. Kuvvetler ayrılığı — başkanlık sisteminde cumhurbaşkanı ve yasama meclisi iki paralel yapı şeklinde çalışır. Eleştirmenler bu durumun istenmeyen siyasi çıkmazlara neden olacağını ve cumhurbaşkanı ve yasama meclisinin birbirlerini suçlamalarına sebep olacağını söylerler. Liderlik değişiminde engeller — devlet başkanı görev süresi dolmadan görevinden alınamaz.[6] Eleştirmenler bunu çok büyük bir sorun olarak görürler. Ülkelerin siyasi geleneklerine göre farklılıklar — bazı `siyaset` bilimcilere göre başkanlık sisteminin tamamen kendisine özgü şartları olan `ABD` dışında, istikrarlı bir demokrasi yarattığı görülmemektedir. Otoriter rejime olan yönelim Mecliste çoğunluğu sağlayamayan bir başbakan ya koalisyon yahut azınlık hükûmeti (örneğin 1997'de kurulan ANAP-DSP-DTP-Bağımsızlar koalisyonu) kuracaktır. Bir başbakan çoğunluk hükûmetini yönetse bile yine de parti üyelerine (yazılı olmayan kurallar) bağımlıdır. Diğer taraftan başkanlık sisteminde devlet başkanı diğer partileri marjinalize etmekle kalmaz, `kendi` partisi içindeki hizip grupları da etkisiz hale getirebilir. Hatta isterse mensubu olduğu partiyi terk bile edebilir. Bu sebepten görev süresi boyunca herhangi bir grupla ittifak ve işbirliği duymaksızın tek başına başkanlık durumu pek çok sebepten endişe vericidir. Bu konuda Juan Linz şöyle demiştir: Başkanlık sisteminde tehlike görev süresinin esnek olmamasıdır. Bu süre boyunca kazananlar ve kaybedenler çok net bir şekilde belirlenir ve kaybedenler 4 veya beş yıl yürütmeye veya yönetime en ufak bir müdahaleleri olmadan beklemek zorundadırlar. Sadece çoğunluğun desteğini gerektiren anayasaların sakıncalı olduğu söylenirken çok büyük yetkilerin tek bir kişiye verilmesi de aynı şekilde sakıncalı kabul edilir. Bazı `siyaset` bilimciler daha da ileriye giderek başkanlık sisteminin demokrasinin pratiklerini işletmede ve devam ettirmede zorluklar yaşadığını ifade ederler. Buna başkanlık sistemini uygulamaya koyan bazı ülkelerin daha sonra otoriter rejime kaymalarını örnek gösterirler. Seymour Martin Lipset ve başka `siyaset` bilimciler bu durumun demokrasiye götürmeyen ve ordunun büyük rol oynadığı politik kültürlerde yaşandığını ifade ederler. Başkanlık sisteminde yasama meclisi ve cumhurbaşkanı halktan eşit yetkiler alır. Hükûmetin değişik organları arasındaki çıkan anlaşmazlıkları çözmek çok zordur. Cumhurbaşkanı ve meclisin anlaşmazlık içinde olduğu ve hükûmetin işlevsiz kaldığı zamanlarda; ek anayasal manevralar yaparak sorunları çözmek için çok güçlü bir insiyak vardır. Ekvador bu demokratik kayba örnek olarak gösterilir. Ekvador siyasi tarihinde bazı devlet başkanlarının yasama meclisini görmezden geldiği ve hatta bir devlet başkanının Millet Meclisi'ne gözyaşartıcı bomba attırması bu örneklerdendir. Diğer bir cumhurbaşkanı meclisin isteklerini onaylasın diye askerlerce kaçırıldı. 1979'dan 1988'e kadar Ekvador, yürütme-yasama çatışması içinde kalıcı bir kriz atmosferi içerisinde kaldı. 1984'te devlet başkanı León Febres Cordero `meclis` tarafından atanan yargıtay üyelerinin koltuklarına oturmalarını fiziksel olarak engellemeye çalıştı. Brezilya'da devlet başkanları meclisin hiçbir söz hakkı bulunmayan yürütme kolları oluşturup hedeflerine ulaştılar. KUVVETLER AYRILIĞI Eleştirmenler başkanlık sisteminin oyverenlere parlamenter sistemdeki gibi hesap sorma hakkı vermedeğini ifade ederler. Devlet başkanı veya `meclis` karşılıklı olarak birbirlerini suçlayarak mesuliyetten kaçabilirler. `Eski` Maliye Sekreteri C. Douglas Dillon ABD'yi tanımlarken: "başkan kongreyi suçluyor, kongre başkanı suçluyor ve halk kafası karışık halde kalakalıyor" demiştir. LİDERLİK DEĞİŞİMİNDE ENGELLER Başkanlık sisteminde görülen başka bir problem de devlet başkanını görev süresi dolmadan görevden alamamaktır. Devlet başkanı; verimsiz ve halk tarafında sevilmeyen bir hale gelse ve hatta politikaları halkın çoğunluğu tarafından kabul görmese bile görev süresi dolana kadar görevde kalır. Örneğin ABD'nin dokuzuncu devlet başkanı William Henry Harrison'ın başkanlığının otuzikinci gününde ölmesiyle yerine geçen John Tyler. Tyler başkan olduktan sonra partisinin karşısında durmaya başladı ve önerilen pek çok yasayı veto etti. Bunun sonucu olarak pek çok kabine üyesi istifa etti ve Tyler partiden ihraç edildi. Başkanlık sisteminde bir cumhurbaşkanı sırf sevilmediğinden dolayı görevinden alınamasa da pek çok ülkede askeri darbelerce cumhurbaşkanı görevden alınmıştır. Parlamenter sistemlerde beğenilmeyen `liderler` güvenoyu yoklaması ile kolaylıkla görevden alınabilirler. Ülkelerin siyasi geleneklerine göre farklılıklar Bazı `siyaset` bilimcilere göre başkanlık sisteminin tamamen kendisine özgü şartları olan `ABD` dışında, istikrarlı bir demokrasi yarattığı görülmemektedir. Aksine, tüm yürütme gücünün devlet başkanının elinde toplanması, demokratik denge unsurlarının yeterince güçlü olmadığı toplumlarda kolayca otoriter rejime yol açabilmektedir. Sabah Edit 08.01.2016 12:14, Emir Malik Kadıoglu

  • 21:34Ayağını Denk Al Rusya! (Günün Makalesi 2)

    Ayağını denk al `Rusya` batacaksın yoksa. Sen ATA'larımızın neler yaptığını görmedin mi? Sen bizim vatan hassasiyetimizi hiç farketmedin mi? -Ki bize bulaşırken çok cahil davrandın. -ki şunu söylemeliyim ki karşında `eski` Türkiye değil. Karşında yerli savunması olan dinamik bir ülke var. Batıyorsun `Rusya` işte zarardasın . Yenileceksin Rusya Yeneceğiz! Edit 07.01.2016 21:34, Emir Malik Kadıoglu

  • 18:48Atatürk Türk'lere Düşman Değildi. ( Günün Makalesi)

    Arkadaşlar bugün ki yazımızda Atatürk düşman olan kişilerden bahsedeceğiz. Atatürk olmasaydıda yaşardık diyenler, evet doğru yaşardınız ama kim bilir hangi ülkenin boyunduruğu altında ?! Atatürk başka bir ülkenin boyunduruğu altına girmeyi (Manda ve Himaye) asla kabul etmemiştir.Şimdi bunu belirttikten sonra gel gelelim başka mevzulara peki sorarım size Atatürk olmasaydı Kurtuluş Savaşını kim başlatacaktı ? Damat Ferit denen Ingiliz ajanı mı ? Belkide bir çoğunuz şuan : "Kurtuluş Savaşını Atatürk başlatmadı ki Kuvay-i Milliyeciler başlattı." Diyebilir ama şunu unutmamalıyız ki Kuvay-i Milliyecilerin direnişi işgalleri durdurmak için yeterli olmamıştı ve bu topluluk daha sonradan ayaklanmalar çıkararak Kurtuluş Savaş'ına engel olmuştu.Atatürk milleti için ölümü göze alarak bu direnişi başlatmıştır.2. Bir konu olarakta Atatürk dinsizde diyenlere Atatürk'ün şu sözüyle cevap veriyorum :"Dünyanın en büyük insani Hz.Muhammed'tir.". Tabii ki şunuda unutmamamız gerek ki Kurtuluş Savaşı'nın başarıya ulaşması sadece Atatürk'ün değil şanlı Türk askerininde bir başarısıdır. Sağlıcakla kalın ve yayınlanacak olan diğer yazılarımızı bekleyin. Edit 07.01.2016 18:48, Uraz Erten

  • 18:13Acun Ilıcalı, Rıdvan Dilmen ve Mesut Özil Recep Tayyip Erdoğan'ı ziyarete gitti.

    `Acun Ilıcalı,` Rıdvan Dilmen ve Mesut Özil Recep Tayyip Erdoğan'ı ziyarete gitti. Edit 07.01.2016 18:13, Emir Malik Kadıoglu

  • 17:39Türkiye Milli Füze Savunma Sistemini...

    Türkiye milli füze savunma sistemini 5-10 yılda kurabilecek. `Meclis` Savunma Komisyonu'na brifing veren Savunma Sanayii Müsteşarı İsmail Demir, kamuoyunda füze ihalesi olarak bilinen Türk Uzun Menzilli Bölge Hava ve Füze Savunma Sistemi ihalesinin iptal edilme gerekçesini 'sürekli bağımlılıktan kurtulmak' olarak açıkladı. 07 Ocak 2016 Perşembe 16:30 Al Jazeera'nin haberine göre, yakın çevresi gelişmiş füze sistemleri olan ülkelerle çevrili Türkiye, 2006-2015 yılları boyunca gündeminde olan füze savunma sistemi ihalesini milli sistemini kurabilmek için iptal etti. Ancak böyle bir sistemi kurabilmesi için 5 -10 yıl gerekecek. `Meclis` Savunma Komisyonu'na brifing veren Savunma Sanayii Müsteşarı İsmail Demir, 15 Kasım 2015 tarihinde Başbakanlık kaynakları tarafından iptal edildiği açıklanan füze ihalesinin (T-LORAMIDS -Türk Uzun Menzilli Bölge Hava ve Füze Savunma Sistemi) iptali konusunda komisyona şunları söyledi: ‘BİZ MİLLİ BİR PROJE BAŞTATTIK' "İhaleyi iptal ettik kararımızın anlamı şu: `Biz` milli bir projeyi başlattık. Yani Patriottan daha iyi bir sistemi şu anda Çin ile konuştuğumuz sistemden daha iyi bir sistemi geliştirmek üzere gayretlerimizi başlattık. Ama 'bu faaliyet 3 yılda sonuçlanır `biz` hava savunma sistemi kurarız' dersek çok aşırı iyimser bir şey söylemiş olurum. Bu 5 -10 yıl marjında olacak bir şeydir" Savunma Sanayii Müsteşarı ihalenin iptal edilme gerekçesini ise şöyle açıkladı: "Böyle bir sistem alındığında bunların sürekli idamesi, yazılımların güncellenmesi gibi bir `dizi` teknolojik unsur var. Orada `biz` her üç dört yılda bir ülkenin kapısını çalıp veya herhangi bir ülkeye bağlı kalabilirdik. Yenileme, modernizasyon gibi faaliyetlerde sürekli `bağımlılık,` bizim uzun vadede stratejik olarak çok arzu ettiğimiz bir şey değil." Yeni Akit Edit 07.01.2016 17:39, Emir Malik Kadıoglu

  • 12:24Fenerbahçe Taraftarına Müjdeli Haber!

    Günün bomba transfer haberleri (6 Ocak 2016) Markovic müjdesi! İngilizler açıkladı... Fenerbahçe Liverpool'dan kiraladığı Lazar Markovic, performansı ile dikkat çekiyor... Sarı Lacivertli taraftarların sosyal medyadan `yıldız` oyuncunun takımda tutulması konusunda kulübe baskı yaparlarken, iyi `haber` İngiltere'den geldi. LİVERPOOL MARKOVİC'İ SATIYOR! RAKAM... İngiliz Basınının önde gelen gazetelerinden Daily Express, bugünkü araştırma haberinde Liverpool'un sezon sonunda Markovic'i satmayı düşünebileceğini yazdı. İngiliz Kulübüne yakın kaynaklara dayandırılan haberde Sırp futbolcunun 7. 3 milyon Sterlin lik bir bonservis bedeli ile Fenerbahçe'ye sezon sonunda kalıcı transfer olabileceği iddiasına yer verildi. (Lig TV) Skorer.com sitesinde yer alan haberlerin telif hakları `gazete` ve `haber` kaynaklarına aittir. Haberleri kaynak göstermeden kullanmayınız. Edit 07.01.2016 12:24, Emir Malik Kadıoglu

  • 16:55Yusufeli Barajı

    İş makinalarının yüzlerce metre yükseklikte havadan taşınmasıyla Türkiye'nin gündemine oturan Yusufeli Barajı ve Hidroelektrik Santrali'nin tanıtım animasyonu projenin büyüklüğünü `gözler` önüne seriyor. Temelden yüksekliği 270 metre olan baraj çift eğrilikli beton kemer kategorisinde dünyanın üçüncü yüksek barajı olacak. Proje %100 milli bütçe kaynakları ile finanse edilmekte olup; Türk mühendis ve müteahhitleri tarafından inşa edilmekte. Yeni Akit Edit 06.01.2016 16:55, Emir Malik Kadıoglu

  • 21:14AB’den üç ülkeye olağanüstü çağrı

    `Avrupa` Birliği Göç, İçişleri ve Vatandaşlık Komisyonu Başkanı; İsveç, `Almanya` ve Danimarkayı yarın olağanüstü toplantıya çağırdı Avrupa Birliği Göç, İçişleri ve Vatandaşlık Komisyonu Başkanı Dimitris Avromopoulos İsveç, `Almanya` ve Danimarkayı yarın olağanüstü toplantıya çağırdığını `Twitter` hesabından duyurdu. Toplantıya İsveç Göçmen Bakanı Morgan Johansson, `Danimarka` Entegrasyon Bakanı Inger Stojberg ve `Almanya` İçişleri Bakanlığından Ole Schröder davet edildi Edit 05.01.2016 21:14, Ahmetcivan08

  • 20:54Galatasaray Kulübü, Kasımpaşa'dan Ryan Donk'u transfer ettiğini resmen açıkladı.

    `Galatasaray` Kulübü, Kasımpaşa’dan Ryan Donk’u transfer ettiğini resmen açıkladı. Sarı-kırmızılılar, Hollandalı futbolcunun bonservisi için Kasımpaşa’ya 2 milyon 500 bin euro bonservis bedeli ödeyeceğini duyurdu Edit 05.01.2016 20:54, Ahmetcivan08

  • 17:23Salon Turnuvası

    İşte dün yapılan salon turnuvasının sonuçları: `Galatasaray` 6-5 Fenerbahçe Beşiktaş 5-5 `Trabzonspor` Edit 04.01.2016 17:23, Emir Malik Kadıoglu

  • 21:50

    İsrail'de silahlı saldırı 2 ölü 5 yaralı. Saldırıyı düzenleyen Filistinli genç olay yerin yakalanmadan kaçtı. Edit 02.01.2016 21:50, Emir Malik Kadıoglu

  • UA-72170829-1