Emir Malik Kadıoglu
Puanı : 10467.73
Site Editörü / Araştırmacı Tarih Yazarı

Hakkında

Araştırmacı- tarih yazarı
  • Bizi Yükselten...

    "Bizi yükselten dinimize karşı duyduğumuz büyük aşktır. " Sultan 2. Abdülhamit Han

    08.01.2016 22:44
  • İşte Merak Edilen Didier Drogba'nın yeni takımı...

    Bir dönem `Galatasaray` forması da giyen `futbol` efsanelerinden Didier Drogba'nın yeni takımı belli oldu. Amerikan Birinci `Futbol` Ligi'nde (MLS) mücadele eden `Kanada` takımlarından Montreal Impact, Fildişi Sahilli forvet oyuncusu Didier Drogba ile anlaştıklarını açıkladı. Kulüpten yapılan açıklamaya göre, Chelsea'de geçirdiği 2014-15 sezonu sonunda serbest kalan 37 yaşındaki Fildişi Sahilli milli oyuncuyla anlaşmaya varıldı. Galatasaray'da da 1,5 sezon (Ocak 2013-Haziran 2014) forma giyen Drogba'nın, çalışma izni aldıktan sonra kadroya katılacağı belirtildi. 2004-2012 yılları ve 2014-15 sezonu `olmak` üzere 9 sene Chelsea'de forma giyen Drogba, "Maviler"le 4 Premier Lig, 3 İngiltere Lig Kupası, 4 İngiltere Federasyon Kupası, 2012 yılında da UEFA Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu yaşamıştı. Chelsea'deki ilk döneminde 341 maça çıkan ve 157 `gol` atan Drogba, ikinci döneminde ise 38 karşılaşmada 7 kez fileleri havalandırdı. Fotomaç

    08.01.2016 22:16
  • Kanalizasyon Temizliği

    En son açıklanan gebertilen leş sayısı 312 ama daha açıklanmayanları da var.

    08.01.2016 16:26
  • Sultan Abdulhamit Han Osmanlı Devleti Yıkılırken Bile Peygamber Efendimizin Manevi Değerine Söz Söyletmemiştir!

    Sultan Abdülhamid’in Tek Bir Tehdîdi, Resûlullah’a Dil Uzatan Kâfirleri Sindirmeye Yetmişti!.. Küffâr âleminin Resulullah Aleyhisselâm’a iftirâ ve hakâret teşebbüsleri Osmanlı’ya hiçbir `zaman` sökmemiş, yıkılmaya yüz tuttuğu en zayıf döneminde bile şiddetle geri tepmişti. Bunun en büyük örneği; küffar tarafından kasıtlı olarak hazırlanan ve `Avrupa` tiyatrolarında sahneye konulmaya kalkışılan, İslâm’a ve Resulullah Aleyhisselâm’a saldırı ve hakâret maksatlı tiyatro oyunlarına Sultan İkinci Abdülhamîd’in yaptığı müdâhale ve koyduğu kesin tavırdır. Ulu Hâkan’ın Peygamber düşmanlarına yaptığı bu muhteşem müdâhale ile ilgili belgeler, o günün Osmanlı Hâriciye Nezâreti’nde; “Hazret-i Muhammed Aleyhisselatü Ve’s-selâm Hazretleri’nin Nâm-ı Kudsiyyeleri’ne karşı tertip olunan oyuna dâir” adı altında dosyalanmış ve günümüze kadar ulaşmıştır.(1) Bornier’in Hakâretler İçeren Oyunu ve Sultan Abdülhamid’in Sert Tutumu: Şimdiki küffâr devletleri Kâinâtın Efendisi’ne karşı hakâret ve saldırganlıkta, çirkeflik ve hayâsızlıkta, küstahlık ve patavatsızlıkta birleştikleri gibi; Sultan İkinci Abdülhamid Hân’ın pâdişahlığı döneminde, yıl 1889 yılı ortalarını gösterirken Fransız senaryo yazarı Vicomte Henri de Bornier de, dîn-i İslâm’ı ve Resulullah Aleyhisselâm’ı küçük düşürmek maksadıyla “Mahomet” adı altında bir tiyatro oyunu hazırlamış; hattâ asılsız iftirâlar ve çirkin ithamlarla dolu olan bu oyununu, Commedie Française’de oynatmak için hazırlıklara başlamıştı. Resulullah Aleyhisselâm’ı temsilen sahneye birinin çıkarılacağı, tamâmen uydurma ve hayâl mahsûlü hezeyanların, yalan ve iftirâların ortaya konulacağı(2) bu çirkin oyunun muhtevâsı, henüz prova hâlindeyken Sultan Abdülhamîd Han tarafından `haber` alındı; ulu hâkan sür’atle harekete geçerek, `oyun` sahneye konulduğu taktirde Osmanlı’nın `Fransa` ile bütün ilişkilerini koparacağını, bunun Fransızlar için hiç de iyi olmayacağını ilân eden ve oyunun derhâl yasaklanmasını öngören bir irâde yayınladı. Bu uyarıyı alınca eli-ayağı birbirine dolaşan ve ne yapacağını şaşıran Fransız hükümeti; ister istemez duruma müdâhale etmek zorunda kalıp, büyükelçilik vâsıtasıyla oyunun bütün Fransa’da yasaklandığını duyurdu.(3) Karârın ardından dönemin Fransız büyükelçisi Sultan Abdülhamid’e; “Hazret-i Şehriyârî’nin fermân-ı hümâyûn’undaki emrinin ulu iktizâsınca, elinde bulundurduğu hükûmetine icrâ eylediği kat’î tavsiyelere cevâben, zikrolunan fâciânın Fransa’nın bi’1-cümle tiyatrolarında oynatılmasının men‘ine” karar verildiğini `haber` veriyordu.(4) Sultan Abdülhamîd Han’ın Peygamber’ine duyduğu `sevgi` o kadar büyüktü ki, oyunun yasaklandığını `haber` veren bir İtalyan gazetesinde: “Bu dramın sahneleneceği haberi üzerine Sultan, sanki kendisine bir `Rus` filosunun Boğaziçi’ne doğru hareket ettiği bildirilmiş gibi heyecâna kapıldı!..” deniliyordu.(5) Şimdi küffâr âlemi Resulullah’a alenen hakâret ediyor, hâşâ "terörist" yakıştırması yapmaya kalkışıyor da, hiç kimsenin kılı bile kıpırdamıyor!.. Çirkin Oyunda İkinci Perde, Sultân’ın Vurduğu İkinci Darbe! Fransa’da sinsi emeline ulaşamayan Bornier, yediği ilk herzenin üzerinden 5 yıl geçtikten sonra, bu kez de maksatlı oyununu İngiltere’de oynatma hevesine kapılıp Londra’daki "Lyceum Tiyatrosu" ile anlaşma cür’etkârlığında bulunmuş;(6) Fransız basını da, şimdi çirkin karikatürlerle `kin` ve küfrünü kusan şarlatanlar gibi; Resulullah Aleyhisselâm’ı ve O’nu savunan Osmanlı pâdîşâhı’nı seviyesiz ve çirkin iftirâlarla, kalemine ve diline dolama yolunu tutmuştu.(7) Ne var ki Sultan Abdülhamid Hân, bu soytarıların bu yeni teşebbüsünü de `haber` alarak, yapılan bu ikinci girişimin de kat’î bir sûrette durdurulması için, Londra Büyükelçiliği vâsıtasıyla sert bir ihtarda bulundu. Peygamber’ini ve mânevî değerlerini savunma uğruna bütün küffâr âlemini karşısına almaktan çekinmeyen Sultan Abdülhamid Hân’a, serkeş ve saldırgan kâfirlere emrinin iletildiğini `haber` veren resmî yazışmada; “Bu kerre ba‘zı zâtlar nâmına Pâris ve Londra’da neşredilmiş olan muzır risâle ile; şi‘âr-ı İslâmiyyet’e (İslâm’ın esaslarına) mugâyir olarak Fransa’da tertîb olunub, yasaklanmasına muvaffakiyyet-i seniyye’-i Hazret-i Hilâfet-penâhî (Halîfe Hazretleri’nin muvaffakiyeti) hâsıl olduğu hâlde, bu def‘a Londra’da sahneye konulmaya teşebbüs olunmuş olan piyesden dolayı, Pâdişâh’ımızıñ emri ile Londra sefâretimizce tebligâtta bulunulmuşdur!” deniliyordu.(8) Nitekim müslümanların halîfesi olan Sultan Abdülhamid’in bu büyük azmi ve kararlılığı sâyesinde, bu fetbazın el altından çevirdiği ikinci plân da bozulmuş oldu. Sultan Abdülhamid’le âdetâ inatlaşırcasına, 1893’te Fransız Akademisi’ne seçilmesini fırsat bilerek üçüncü kez oyunu sahneletmeye kalkışan Bornier, “oyunun gazetelerde neşredildiğini” ve “biletlerin satıldığını” bahâne ederek, piyesi Fransa’da yeniden sahneletmek için ne kadar çırpındıysa da; Sultan Abdülhamid’in artık tehdide varan sözleri karşısında plânları büsbütün altüst oldu ve `oyun` bu defâ da kat’î ve kesin bir müdâhale ile durduruldu. Fransız Devlet Başkanı’na Verilen İmtiyaz Nişanı: Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılış yıllarında bile büyük bir kudrete sâhip olduğu, Sultan Abdülhamid’in sarsılmaz otoritesi ve tüm işlere nüfûzu sâyesinde, küffâr âlemini hâlâ hükmü ve kontrolü altında tuttuğu; ulu hükümdârın Fransız devlet başkanı Sadi Carnot’ya, buyruğuna gösterdiği sadâkatten dolayı uygun gördüğü “İmtiyaz nişanı”nı vermesiyle ortaya çıkıyordu. Sultan Abdülhamid Hân tarafından karârı bildirmek üzere neşredilen “İrâde-i Seniyye”de; “Fahr-i Âlem -salla’llâhu te‘âlâ ‘aleyhi ve sellem- Efendimiz Hazretleri’niñ nâm-ı sa‘âdet-enâm-ı Risâlet-penâhî’lerine olarak, Fırânsa’da tertîb idilmiş olan piyesiñ men‘-i icrâsı (oynatılmasının engellenmesi) hakkında Fırânsa re’îs-i cumhûrunuñ fevkal‘âde sarf-ı mesâ‘î (gayret sarf) eylediğinden tolayı, taraf-ı eşref-i Hazret-i Hilâfet-penâhî’den” kendisine bir “nişân-ı imtiyâz” verilmesinin “münâsib” görüldüğü ifâde ediliyor(9) ve Fransız devlet başkanının “devlet-i ‘âliyye’ye izhâr eylediği” sadâkat ve bağlılığının bir mükâfâtı olarak bu nişanı almaya hak kazandığına işâret ediliyordu.(10) Dünyâ Müslümanlarından Sultan Abdülhamid’e Yağan Tebrik Mektupları: Küffârın İslâm dînine ve onun ulu Peygamber’ine yönelttiği iftirâ, hakâret ve çirkin saldırılar karşısında, yeryüzündeki müslümanların halîfesi olan İkinci Abdülhamid Hân’ın sergilediği sert ve tâviz vermez tutum bütün müslümanlar tarafından sevinç ve memnuniyetle karşılanmış; dünyânın dört bir yanındaki İslâm devletlerinden dönemin Osmanlı Hâriciye Nezâreti’ne yüzlerce tebrik mektubu yağmıştı. Nitekim Hindistan’lı müslümanların, küffâra karşı diplomatik bir zafer kazanan Sultan Abdülhamid’e tebrik için gönderdikleri “Ma‘rûzât”ta; “Hazret-i Fahr-i Kâ’inât -‘aleyhi ekmelü’t-tahiyyât- Efendimiz’den bâhit (iftirâlarla sözeden) ma‘hûd (sözkonusu) tiyatro oyununuñ mevkı‘-i temâşâya vasfını (gösterime konmasını) men‘ içün taraf-ı eşref-i Hazret-i Pâdîşâhî’den (pâdişah taarfından) Fırânsa hükûmetine icrâ-yı teblîğât buyurulması"nın "Hindistân ahâlî-yi İslâmiyye’since hüsn-i tebriki (güzel bir tebriği) mûcib olduğı” ve “kemâl-i memnûniyyetle telakkî edildiği” belirtiliyor; öte yandan Resulullah Aleyhisselâm’a ve İslâm Pâdişâh’ına iftirâ maksatlı “ba‘zı ifâdâtı” içeren hakâretâmiz “risâle”nin toplatılmasının da, Hint'li müslümanlar arasında büyük bir sevinçle karşılandığı `haber` veriliyordu.(11) Ayrıca Resulullah Aleyhisselâm’ın düşmanlarının bertaraf edilişini kutlamak maksadıyla, Hindistan’lı müslümanlar tarafından tertip edilen büyük Mevlîd-i şerîf’i bildirmek üzere Sultân’a bir dâvetiye gönderiliyor ve bu Mevlid’e Abdülhamid Hân da dâvet ediliyordu.(12) Voltaire’nin Sinsi ve Cür’etkâr Girişiminin, Sultan Abdülhamid’in Darbesiyle Tersyüz Edilişi: Batılı devletlerin Resulullah Aleyhisselâm’a saldırı ve düşmanlık girişimleri Bornier’in bu teşebbüsüyle kalmamış, aynı rezâlet yine Sultan Abdülhamid Han döneminde, Voltaire’nin “Muhammed’in Cenneti” adlı piyesiyle tekrar sergilenmeye çalışılmıştı.(13) Paris’te sahnelenmek istenen bu piyeste de; Hazret-i Zeyd -radiyallâhu anh- ile Hazret-i `Zeynep` -radiyallâhu anhâ- arasındaki bir mesele alaycı bir üslûpla dile dolanarak, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz açıktan açığa kötülenmeye ve küçük düşürülmeye kalkışılmıştı.(14) Şu kadar var ki, İslâm’a ve Resulullah Aleyhisselâm’a yöneltilen bu ikinci saldırı ve hakarete karşı Sultan İkinci Abdülhamid Hân tekrar harekete geçecek; Fransız Büyükelçiliği’ne gönderdiği ihtar mektubunda bu rezâlete derhâl son verilmesini, aksi taktirde Osmanlı hükümeti’nin bunu siyâsî bir mesele olarak gördüğünü ve gerektiğinde bütün İslâm âlemini ayağa kaldırıp üzerlerine salmaktan çekinmeyeceğini bildirecekti... Nitekim Sultân’ın bu defâki tehdidi de beklenen neticeyi verdi ve `oyun` bu kez de henüz prova hâlindeyken, Fransa’nın hiçbir şehrinde gösterilmemek üzere yasak edildi!.. Osmanlı Sultânı’nın Peygamber’ini ve mânevî değerlerini ilgilendiren böylesine hassas bir meselede hiç mi hiç şakası olmayacağını(15) batılı devletler çok iyi biliyor, ancak `kin` ve küfürlerini dizginleyemedikleri için bu gibi icraatlardan da geri kalmıyorlardı. Nitekim Voltaire de tıpkı Bornier gibi, oyunu ikinci kez İngiltere’de oynatmaya teşebbüs etmekten çekinmedi. Fakat Sultan Abdülhamid Hân onlardan kat be kat daha basîretli ve zekî idi; onların yüreğinde yatan “târihî korku”yu ve kuyruk acısını çok iyi bildiği için, İngiltere’ye gönderdiği ültimatomda açıkça; “Eğer bu oyuna derhâl son vermezseniz, Halîfe-i müslimîn olarak; ‘İngilizler Peygamber’imizi tezyîf ediyorlar!’ diye âlem-i İslâm’a beyannâme neşreder, derhâl Cihâd-ı ekber îlân ederim!...” diyerek,(16) düşmanlarını bir daha harekete geçemeyecekleri bir tehditle sindirdi. Sultan Abdülhamid’in bu tehdidiyle `oyun,` artık hiçbir `Avrupa` devleti’nin oynatmaya cesâret edemeyeceği bir tarzda iptal edilmişti!.. İşte yıkılmaya yüz tuttuğu yıllarda bile Peygamber’ine ve mânevî değerlerine hakâret ettirmeyen Osmanlı’nın, küffârın gönlüne saldığı korkunun derecesi buydu. Osmanlı’nın azâmet ve kudreti küffârın gönlünde öylesine yer tutmuştu ki; çevirdikleri hîle ve entrikalarla imparatorluğu yıkımın eşiğine kadar getirdikleri hâlde, vaktiyle içlerine işlemiş olan bu `korku` hâlâ onları sendeletiyor ve ister istemez geri adım attırıyordu!.. (1) Dışişleri Bakanlığı Arşivi, nr.: 12, s. 61, Rumuz: TS-TI. (2) C. E. Bosworth, "A Dramatisation of the Prophet Muhammad’s Life: ‘Henri de Bornier’s: Mahomet’", Numen, c. 17, s. 105-117. Leiden, 1970. (3) Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Y. Prk. HR.: 12/77. (4) Konu ile ilgili belgeler Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde kayıtlıdır. Bkz.: `Yıldız` Tasnifi, Y. A. Hus. nr. 235/11, nr. 237/50, nr. 242/44, nr. 243/62. (5) "Capitan Fracassa" Gazetesi, 15 `Nisan` 1890. (6) Ziyad Ebu’z-ziyâ - M. Emin Gerger, "İkinci Abdülhamid’in İslâm’ı Korumadaki Kudreti, Batı’da Yasaklattığı Piyesler", s. 25-26. bas.: 1998. (7) Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Y. A. Hus., nr.: 237/50. (8) Başbakanlık Osmanlı Arşivi, a.g.e., nr.: 236/98. (9-10) Başbakanlık Osmanlı Arşivi, a.g.e., nr.: 235/11. (11) Başbakanlık Osmanlı Arşivi, a.g.e., nr.: 236/101. (12) Başbakanlık Osmanlı Arşivi, a.g.e., nr.: 238/45. (13) Ömer Faruk Yılmaz, "Belgelerle Sultan İkinci Abdülhamid Han", s. 299. (14) Zekâi Konrapa, "Peygamber’imiz, İslâm Dini ve Aşere-i Mübeşşere", s. 485-487. bas.: İstanbul, 1963. (15) Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Y. A. Hus., 236/98. (16) İsmail Çolak, "Osmanlı’nın Peygamber Sevgisi", Vuslat Dergisi, s. 56, Şubat 2006.

    08.01.2016 16:04
  • İşte Marak Edilen Başkanlık Sistemi.

    Yasama, yürütme ve yargı organları arasında kesin bir ayrıma ve dengeye dayanan, yasama ve yargı organlarının demokratik denetimi içinde, yürütmenin iktidar olanaklarını genişleten bir hükûmet sistemidir. Başkanlık sistemi, Başkanlık hükûmeti sistemi olarak da adlandırılmaktadır. Başkanlık sistemi uygulandığı kimi ülkelerde yolsuzluk, otoriterlik, nepotizm (tanıdık kayırma), diktatörlüğe `araç` olma[2] ve çoğulculuk karşıtı uygulamalar gündeme geldiğinde eleştirilerin ana odağı olmaktadır. Başkanlık sisteminin bulunduğu kimi ülkelerin yolsuzluk, nepotizm ve otoriterliğin aşılabilmesi amacıyla başkanlık sisteminden parlamenter sisteme geçtiği örnekler bulunmaktadır.[3] Başkanlık sistemiyle yönetilen ülkeler genellikle cumhuriyet olduğu için devlet başkanları Türkçede cumhurbaşkanı olarak adlandırılır: İran Cumhurbaşkanı, Güney Kore Cumhurbaşkanı gibi. Yalnız Amerika Birleşik Devletleri de bir cumhuriyet olmasına rağmen, ülkenin resmî adında cumhuriyet geçmemesi sebebiyle `ABD` cumhurbaşkanı çoğunlukla sadece başkan olarak adlandırılır. Özellikleri Başkanlık sistemininin en tanımlayıcı özelliği yürütmenin nasıl ve ne şekilde seçildiğidir. Başkanlık sistemini parlamenter sistemden ayıran temel özellik, yürütme organının biçimi ve rolü ile ilintilidir ve parlamenter sistemden farklı olarak, başkanlık sisteminde yürütme organı ile yasama organı iç içe geçmemiş durumdadır. Başkanlık sistemi aşağıdaki özellikleri taşır: Devlet başkanı yasa önermez fakat yasama organının (parlamento) yaptığı yasaları veto etme hakkına sahiptir. Buna rağmen yasama organından nitelikli bir çoğunluk bu vetoyu iptal edebilir. Bu yöntem İngiliz Monarşi sisteminde herhangi bir yasanın kraliyet onayı olmadan yürürlüğe konamayacağı konseptinden türetilmiştir. Sabit bir başkanlık süresi vardır. `Seçimler` planlanmış tarihlerde yapılır. Güvensizlik oyu ile hükûmet düşürülüp erken `seçimler` düzenlenemez. Bazı ülkelerde devlet başkanının kanunları ihlal ettiği durumlarda "Impeachment" denilen `meclis` soruşturmasıyla erken seçimlere gidilmesi şeklinde istisnalar vardır. Yürütme erki tektir. Kabine üyeleri devlet başkanıyla birlikte çalışır ve yürütme ile yasama organlarının ilkelerini tatbik etmek zorundadırlar. Başkanlık sisteminde devlet başkanının bakanlar kurulu için önerdiği adaylar ve hakimler yasama organı tarafından onaylanmalıdır. Devlet başkanı; kabine üyeleri, `ordu` veya yürütme erkinin herhangi bir çalışanını doğrudan yönetme hakkına sahiptir. Fakat hakimleri fesh etme veya `emir` verme gibi bir yetkisi yoktur. Yasama ve yürütmenin ayrıldığı yönetimlerde suçtan hüküm giymiş mahkûm ve suçluları affetme veya cezalarını hafifletme genelde devlet başkanının elindedir. "Başkan" terimi yalnızca başkanlık sistemiyle yönetilen ülkelere has bir ifade değildir. Örneğin popüler olsun veya olmasın, yasal yollarla seçilmiş olsun veya olmasın bir diktatör de başkan olarak isimlendirilir. Aynı şekilde bunun tersi olarak pek çok parlamenter ve demokratik sistemlerde de devlet başkanı makamına büyük ve şatafatlı törenlerle geçer. ASLî ÖZELLİKLER Başkanlık sisteminin özetle aslî ayırdedici özellikleri şunlardır: Devlet başkanı doğrudan halk tarafından seçilir. Yürütme organı tek kişiden meydana gelir. Yürütme yasamanın güvenine dayanmaz. Tali özellikler Tali özellikler başkanlık sisteminin olmazsa olmaz şartları değildir. Başkanlık sistemi için yukarıda belirtilen üç asli özelliğin olması yeterlidir. Başkanlık sistemi aşağıda belirtilen tali özelliklerden birini taşımıyorsa başkanlık sistemi olmaktan çıkmaz. YÜRÜTME YASAMAYI FESHEDEMEZ Yürütme organında görev alan bir kişi aynı anda yasamada da görev alamaz. Başkan, yasama organının çalışmasına katılamaz. Devlet başkanının asli özellikleri Bazı cumhurbaşkanları monarşilerde olduğu gibi devletin yalnızca sözde başkanı hükmündedirler. Hükûmette aktif değildirler. Tamamen başkanlık sistemiyle yönetilen rejimlerde ise cumhurbaşkanı halk tarafından yürütmenin başı olarak seçilir. Bu tür yönetimlerde devlet başkanı ile hükûmet başkanı arasında ayrım yoktur. Bazı parlamenter sistemlerde monarşinin gereği olarak sembolik bir devlet başkanı vardır. İrlanda ve Portekiz buna örnektir. Güney `Afrika` gibi bazı ülkelerde yasama organı tarafından seçilen güçlü cumhurbaşkanları vardır. Bunlar başbakan gibi aynı yolla seçilirler ve hem hükûmet hem de devletin başıdırlar. Botswana, Marshall Adaları ve Nauru buna örnektir. YEREL YÖNETİMLER Yerel yönetimler başkanlık sistemi gibi şekillendirilebilir. Amerika Birleşik Devletleri'nin bütün eyaletleri başkanlık sistemini kullanır. Japonya'da hükûmet parlamenter sistemi kullanır fakat yerel yönetimler yerel kurullarca seçilen vali ve başkanlarca yönetilir. Başkanlık sisteminin avantajları Başkanlık sistemini savunanlar bu sistemin dört ana avantajı olduğunu iddia eder: Doğrudan yetki — başkanlık sisteminde cumhurbaşkanı doğrudan halk tarafından seçilir. Bazılarına göre bu; devlet başkanının gücünü dolaylı yollardan göreve getirilen liderlere kıyasla daha meşru kılar. ABD'de devlet başkanı halk oylamasından hemen sonra toplanan Seçiciler kurulu tarafından seçilir. Kuvvetler ayrılığı — Başkanlık sisteminde başkanlık ve yasama meclisi iki paralel yapı olarak işlev görür. Bu sistemin destekçilerine göre; böylelikle her iki birim birbirini karşılıklı olarak denetleyerek suistimalin ve makamın kötüye kullanılmasının önüne geçilmiş olur. Hızlı karar mekanizması — Güçlü yetkilerle donatılmış bir cumhurbaşkanı değişiklikleri ivedilikle işleme koyar. Fakat bunun yanında bazılarına göre kuvvetler ayrılığı sistemi yavaşlatır. İstikrar — Sabit bir görev süresi olan devlet başkanı her an değişebilecek bir başbakana kıyasla daha istikrarlı bir ortam temin edebilir. DOĞRUDAN YETKİ Başbakan genellikle milletvekilleri tarafından, devlet başkanı ise doğrudan halk tarafından seçilir. Buna göre başkanlık sisteminin destekçileri, halk tarafından doğrudan seçilmiş bir liderin herhangi bir yasama organı tarafından dolaylı yollardan seçilmiş bir lidere kıyasla daha demokratik olduğu görüşünü savunurlar. Başkanlık sisteminde oyverenler birden fazla seçiciler kurulu seçeneği sayesinde politik isteklerini daha net bir şekilde belirtmiş olurlar. Devlet başkanının doğrudan halk tarafından seçilmesinin onu daha sorumlu kılacağı da belirtilir. Bu argümanın arkasındaki neden olarak da başbakanın devletin aygıtları sayesinde kamuoyundan korunduğu fikri gösterilir. Fakat bunun yanında devlet başkanı kendisini seçen vatandaşların istediği yönde politikalar uygulamazsa şayet, yönetimden alınamaz.(ABD'de devlet başkanı yalnızca yasama meclisi soruşturmasıyla görevinden alınabilir.) KUVVETLER AYRILIĞI Ana madde: Kuvvetler ayrılığı Başkanlık sisteminde yasama ve yürütmenin birbirinden ayrılması; her iki birimin birbirini karşılıklı denetleyebilmesinden dolayı avantaj olarak kabul edilir. Parlamenter sistemde yürütme ve yasama birlikte hareket ettiğinden karşılıklı olarak birbirlerinin eleştirisini yapmaları çok nadir görülür. Yasamanın yürütmeyi durdurması güvensizlik oyu ile olur. Bu konuda başkanlık sistemini savunanlar "başbakanın yapacağı bir hatanın asla bilinemeyebileceği" görüşündedirler. Watergate skandalı hakkında yazılar yazan `eski` bir İngiliz politikacı "Böyle bir skandalın İngiltere'de olmayacağını düşünmeyin, olur ama belki hiç duymazsınız." demiştir. Kritikçiler bu durumun başkanlık sisteminde de benzer şekilde olduğunu söylerler. Buna göre eğer başkanlık sisteminde yasama meclisi başkanın partisindense şayet aynı durum söz konusu olacaktır. Buna cevaben devlet başkanının görevden alınması gibi bir korkusu olmadığından yasama meclisi üyelerinin eleştirilerini yapıcı olarak addecektir denir. Parlamenter sistemlerde parti disiplini çok önemlidir. Bir parti üyesi açıktan parti başkanını ve politikalarını eleştirirse partiden ihraç edilebilir. Güvenoyu yoklamasının varlığına rağmen başbakanın veya bakanlar kurulunun karar almasını durdurmak pratikte çok zordur. Parlamenter sistemde güvenoyu yoklaması başbakan ve kabinesince önerilen çok önemli bir yasanın parlamentonun büyük çoğunluğunca kabul edilmemesi gibi durumlarda gerçekleşir. Bu durumda iktidar partisi ya istifa edecektir ya da erken seçimlere gidecektir. İngiltere gibi bazı ülkelerde güvenoyu yoklaması yüzyılda birkaç kez gerçekleşir. 1931 yılında David Lloyd George seçilmiş bir komiteye: "Parlamentonun yürütme üzerinde hiç kontrolü yok; bu tam bir hikaye." (Schlesinger 1982) demiştir. HIZLI KARAR MEKANİZMASI Başkanlık sistemini savunanlar başkanlık sisteminin sorunlara parlamenter sistemden daha hızlı yanıt verip çözüm ürettiğini iddia ederler. Bir başbakan karar alacağı `zaman` yasama meclisinin desteğine ihtiyaç duyar, fakat başkanlık sistemindeki cumhurbaşkanı daha az bağlıdır. Başkanlık sistemini savunan farklı bir kesim ise karar verme mekanizmasının başkanlık sistemiyle yavaşladığını ve bunun son kertede sistemin faydasına olduğunu belirtirler. İSTİKRAR Başkanlık sisteminde, yürütme organını temsil eden cumhurbaşkanının yasama organını fesh etme yetkisi olmadığı gibi yasama organının da cumhurbaşkanını güvensizlik oyu ile düşürme yetkisi bulunmamaktadır. Bu nedenle iki organın da görev süreleri bellidir ve bu anlamda bir istikrardan söz edilebilir. Pek çok parlamenter hükûmetler güvenoyu yoklaması olmaksızın uzun süre yönetimde bulunsalar bile İtalya, İsrail ve `Fransa` (Dördüncü Cumhuriyet) gibi ülkeler istikrarı sağlama konusunda zorluklar yaşamışlardır. Parlamenter sistemin birden fazla partiden oluştuğu ve hükûmetin koalisyon ile kurulmaya zorlandığı durumlarda hükûmeti oluşturan herhangi bir parti koalisyonu her an terk etmekle tehdit edebilir. Pek çok kişi başkanlık sisteminin zor durumlarda daha ayakta kalıcı güçte olduğunu iddia eder. Büyük stres ve sorunlar içindeki bir ülkenin dönerli başbakanlıktansa sabit süresi olan bir cumhurbaşkanı tarafından yönetilmesinin daha sağlıklı olduğu belirtilir. `Fransa` Cezayir Bağımsızlık Savaşı esnasında yarı başkanlık sistemine geçti. Aynı şekilde Sri Lanka sivil `savaş` esnasında yarı başkanlık sistemine geçti. `Fransa` ve Sri Lanka'da yarı başkanlık sistemine geçişin olumlu sonuçlar verdiği ifade edilir. ELEŞTİRİLER Başkanlık sistemine getirilen eleştiriler dört ana noktada yoğunlaşır: Otoriter rejime olan eğilim — bazı `siyaset` bilimciler başkanlık sisteminin anayasal olarak stabil olmadığını söyler. Fred Riggs gibi bazı `siyaset` bilimcilere göre başkanlık sistemine geçmeye çalışan hemen hemen her ülkede bu sistem otoriter rejime dönüşmüştür. Dana D. Nelson 2008 yılında yayınlanan Bad for Democracy kitabında ABD'deki başkanlık sisteminin aslında demokratik olmadığını iddia eder. Kuvvetler ayrılığı — başkanlık sisteminde cumhurbaşkanı ve yasama meclisi iki paralel yapı şeklinde çalışır. Eleştirmenler bu durumun istenmeyen siyasi çıkmazlara neden olacağını ve cumhurbaşkanı ve yasama meclisinin birbirlerini suçlamalarına sebep olacağını söylerler. Liderlik değişiminde engeller — devlet başkanı görev süresi dolmadan görevinden alınamaz.[6] Eleştirmenler bunu çok büyük bir sorun olarak görürler. Ülkelerin siyasi geleneklerine göre farklılıklar — bazı `siyaset` bilimcilere göre başkanlık sisteminin tamamen kendisine özgü şartları olan `ABD` dışında, istikrarlı bir demokrasi yarattığı görülmemektedir. Otoriter rejime olan yönelim Mecliste çoğunluğu sağlayamayan bir başbakan ya koalisyon yahut azınlık hükûmeti (örneğin 1997'de kurulan ANAP-DSP-DTP-Bağımsızlar koalisyonu) kuracaktır. Bir başbakan çoğunluk hükûmetini yönetse bile yine de parti üyelerine (yazılı olmayan kurallar) bağımlıdır. Diğer taraftan başkanlık sisteminde devlet başkanı diğer partileri marjinalize etmekle kalmaz, `kendi` partisi içindeki hizip grupları da etkisiz hale getirebilir. Hatta isterse mensubu olduğu partiyi terk bile edebilir. Bu sebepten görev süresi boyunca herhangi bir grupla ittifak ve işbirliği duymaksızın tek başına başkanlık durumu pek çok sebepten endişe vericidir. Bu konuda Juan Linz şöyle demiştir: Başkanlık sisteminde tehlike görev süresinin esnek olmamasıdır. Bu süre boyunca kazananlar ve kaybedenler çok net bir şekilde belirlenir ve kaybedenler 4 veya beş yıl yürütmeye veya yönetime en ufak bir müdahaleleri olmadan beklemek zorundadırlar. Sadece çoğunluğun desteğini gerektiren anayasaların sakıncalı olduğu söylenirken çok büyük yetkilerin tek bir kişiye verilmesi de aynı şekilde sakıncalı kabul edilir. Bazı `siyaset` bilimciler daha da ileriye giderek başkanlık sisteminin demokrasinin pratiklerini işletmede ve devam ettirmede zorluklar yaşadığını ifade ederler. Buna başkanlık sistemini uygulamaya koyan bazı ülkelerin daha sonra otoriter rejime kaymalarını örnek gösterirler. Seymour Martin Lipset ve başka `siyaset` bilimciler bu durumun demokrasiye götürmeyen ve ordunun büyük rol oynadığı politik kültürlerde yaşandığını ifade ederler. Başkanlık sisteminde yasama meclisi ve cumhurbaşkanı halktan eşit yetkiler alır. Hükûmetin değişik organları arasındaki çıkan anlaşmazlıkları çözmek çok zordur. Cumhurbaşkanı ve meclisin anlaşmazlık içinde olduğu ve hükûmetin işlevsiz kaldığı zamanlarda; ek anayasal manevralar yaparak sorunları çözmek için çok güçlü bir insiyak vardır. Ekvador bu demokratik kayba örnek olarak gösterilir. Ekvador siyasi tarihinde bazı devlet başkanlarının yasama meclisini görmezden geldiği ve hatta bir devlet başkanının Millet Meclisi'ne gözyaşartıcı bomba attırması bu örneklerdendir. Diğer bir cumhurbaşkanı meclisin isteklerini onaylasın diye askerlerce kaçırıldı. 1979'dan 1988'e kadar Ekvador, yürütme-yasama çatışması içinde kalıcı bir kriz atmosferi içerisinde kaldı. 1984'te devlet başkanı León Febres Cordero `meclis` tarafından atanan yargıtay üyelerinin koltuklarına oturmalarını fiziksel olarak engellemeye çalıştı. Brezilya'da devlet başkanları meclisin hiçbir söz hakkı bulunmayan yürütme kolları oluşturup hedeflerine ulaştılar. KUVVETLER AYRILIĞI Eleştirmenler başkanlık sisteminin oyverenlere parlamenter sistemdeki gibi hesap sorma hakkı vermedeğini ifade ederler. Devlet başkanı veya `meclis` karşılıklı olarak birbirlerini suçlayarak mesuliyetten kaçabilirler. `Eski` Maliye Sekreteri C. Douglas Dillon ABD'yi tanımlarken: "başkan kongreyi suçluyor, kongre başkanı suçluyor ve halk kafası karışık halde kalakalıyor" demiştir. LİDERLİK DEĞİŞİMİNDE ENGELLER Başkanlık sisteminde görülen başka bir problem de devlet başkanını görev süresi dolmadan görevden alamamaktır. Devlet başkanı; verimsiz ve halk tarafında sevilmeyen bir hale gelse ve hatta politikaları halkın çoğunluğu tarafından kabul görmese bile görev süresi dolana kadar görevde kalır. Örneğin ABD'nin dokuzuncu devlet başkanı William Henry Harrison'ın başkanlığının otuzikinci gününde ölmesiyle yerine geçen John Tyler. Tyler başkan olduktan sonra partisinin karşısında durmaya başladı ve önerilen pek çok yasayı veto etti. Bunun sonucu olarak pek çok kabine üyesi istifa etti ve Tyler partiden ihraç edildi. Başkanlık sisteminde bir cumhurbaşkanı sırf sevilmediğinden dolayı görevinden alınamasa da pek çok ülkede askeri darbelerce cumhurbaşkanı görevden alınmıştır. Parlamenter sistemlerde beğenilmeyen `liderler` güvenoyu yoklaması ile kolaylıkla görevden alınabilirler. Ülkelerin siyasi geleneklerine göre farklılıklar Bazı `siyaset` bilimcilere göre başkanlık sisteminin tamamen kendisine özgü şartları olan `ABD` dışında, istikrarlı bir demokrasi yarattığı görülmemektedir. Aksine, tüm yürütme gücünün devlet başkanının elinde toplanması, demokratik denge unsurlarının yeterince güçlü olmadığı toplumlarda kolayca otoriter rejime yol açabilmektedir. Sabah

    08.01.2016 12:14
  • Ayağını Denk Al Rusya! (Günün Makalesi 2)

    Ayağını denk al `Rusya` batacaksın yoksa. Sen ATA'larımızın neler yaptığını görmedin mi? Sen bizim vatan hassasiyetimizi hiç farketmedin mi? -Ki bize bulaşırken çok cahil davrandın. -ki şunu söylemeliyim ki karşında `eski` Türkiye değil. Karşında yerli savunması olan dinamik bir ülke var. Batıyorsun `Rusya` işte zarardasın . Yenileceksin Rusya Yeneceğiz!

    07.01.2016 21:34
  • Acun Ilıcalı, Rıdvan Dilmen ve Mesut Özil Recep Tayyip Erdoğan'ı ziyarete gitti.

    `Acun Ilıcalı,` Rıdvan Dilmen ve Mesut Özil Recep Tayyip Erdoğan'ı ziyarete gitti.

    07.01.2016 18:13
  • Türkiye Milli Füze Savunma Sistemini...

    Türkiye milli füze savunma sistemini 5-10 yılda kurabilecek. `Meclis` Savunma Komisyonu'na brifing veren Savunma Sanayii Müsteşarı İsmail Demir, kamuoyunda füze ihalesi olarak bilinen Türk Uzun Menzilli Bölge Hava ve Füze Savunma Sistemi ihalesinin iptal edilme gerekçesini 'sürekli bağımlılıktan kurtulmak' olarak açıkladı. 07 Ocak 2016 Perşembe 16:30 Al Jazeera'nin haberine göre, yakın çevresi gelişmiş füze sistemleri olan ülkelerle çevrili Türkiye, 2006-2015 yılları boyunca gündeminde olan füze savunma sistemi ihalesini milli sistemini kurabilmek için iptal etti. Ancak böyle bir sistemi kurabilmesi için 5 -10 yıl gerekecek. `Meclis` Savunma Komisyonu'na brifing veren Savunma Sanayii Müsteşarı İsmail Demir, 15 Kasım 2015 tarihinde Başbakanlık kaynakları tarafından iptal edildiği açıklanan füze ihalesinin (T-LORAMIDS -Türk Uzun Menzilli Bölge Hava ve Füze Savunma Sistemi) iptali konusunda komisyona şunları söyledi: ‘BİZ MİLLİ BİR PROJE BAŞTATTIK' "İhaleyi iptal ettik kararımızın anlamı şu: `Biz` milli bir projeyi başlattık. Yani Patriottan daha iyi bir sistemi şu anda Çin ile konuştuğumuz sistemden daha iyi bir sistemi geliştirmek üzere gayretlerimizi başlattık. Ama 'bu faaliyet 3 yılda sonuçlanır `biz` hava savunma sistemi kurarız' dersek çok aşırı iyimser bir şey söylemiş olurum. Bu 5 -10 yıl marjında olacak bir şeydir" Savunma Sanayii Müsteşarı ihalenin iptal edilme gerekçesini ise şöyle açıkladı: "Böyle bir sistem alındığında bunların sürekli idamesi, yazılımların güncellenmesi gibi bir `dizi` teknolojik unsur var. Orada `biz` her üç dört yılda bir ülkenin kapısını çalıp veya herhangi bir ülkeye bağlı kalabilirdik. Yenileme, modernizasyon gibi faaliyetlerde sürekli `bağımlılık,` bizim uzun vadede stratejik olarak çok arzu ettiğimiz bir şey değil." Yeni Akit

    07.01.2016 17:39
  • Fenerbahçe Taraftarına Müjdeli Haber!

    Günün bomba transfer haberleri (6 Ocak 2016) Markovic müjdesi! İngilizler açıkladı... Fenerbahçe Liverpool'dan kiraladığı Lazar Markovic, performansı ile dikkat çekiyor... Sarı Lacivertli taraftarların sosyal medyadan `yıldız` oyuncunun takımda tutulması konusunda kulübe baskı yaparlarken, iyi `haber` İngiltere'den geldi. LİVERPOOL MARKOVİC'İ SATIYOR! RAKAM... İngiliz Basınının önde gelen gazetelerinden Daily Express, bugünkü araştırma haberinde Liverpool'un sezon sonunda Markovic'i satmayı düşünebileceğini yazdı. İngiliz Kulübüne yakın kaynaklara dayandırılan haberde Sırp futbolcunun 7. 3 milyon Sterlin lik bir bonservis bedeli ile Fenerbahçe'ye sezon sonunda kalıcı transfer olabileceği iddiasına yer verildi. (Lig TV) Skorer.com sitesinde yer alan haberlerin telif hakları `gazete` ve `haber` kaynaklarına aittir. Haberleri kaynak göstermeden kullanmayınız.

    07.01.2016 12:24
  • Osmanlı'yı Anlamak.(Günün Makalesi)

    Bu yazımdaki asıl amaç size zorla Osmanlı sevgisi kazandırmak değil. Öncelikli amacım sizin biraz silkelenip kendinize gelmenize yardımcı `olmak.` Osmanlı Devleti 1299 yılında kurulmuş en başta küçük ama sonradan etkisini artırarak(Bazı kesimler farketmese de Bizans'ı içten çökerten devlet Osmanlıdır.)sık sık fetihler yapan ve etkisini her geçen gün artıran bir devlet olmuştur. Yükseliş Dönemi ile Cihan devleti olan bu devlet üç kıtaya bile yayılmış. Yayılmakla kalmayıp dünyadaki diğer devletleri bir nevi sömürgesi haline getirmiştir. Fakat bir İslam devletinin yükselişinden rahatsız olan diğer devletçikler birleşip Osmanlı'nın içine nifak tohumları sokmuşturlar.(Örnek verirsek: İttihat ve Terakki) Osmanlı duraklama dönemine girmiştir ve amaçlarına ulaşan diğer yabancı güçler son oyununu da oynayarak Osmanlı devletini öldürmüşlerdir... Bazı kesimler ne kadar inkar etselerde `biz` Osmanlı torunuyuz ve bu hep böyle kalacak. Osmanlı bitti sanılsa da bu Cihan İmparatorluğu hiçbir `zaman` bitmeyecektir. Çünkü bu devlet canlı canlı toprağa gömülmüştür (Hasta Ada'm muamelesi ile) Ama unutmasınlar ki torunları o Cihan Devletini toprağın altından çıkaracaktır ve o Cihan Devletinin Güneş'i ile kavrulacaktır. O gün yakındır. Sağlıcakla kalın.

    07.01.2016 00:01
  • Sayfa :

    Hakkında

    Araştırmacı- tarih yazarı
    UA-72170829-1